Sayın Akif Çağatay Kılıç, Türkiye Cumhuriyeti Gençlik ve Spor
Bakanı Ankara.
Sayın Bakan,
Hemen bugünden tezi yok, daha fazla vakit kaybetmeden, tefessüh
etmenin, yani kokuşmanın son aşamasına gelmiş Türk Futboluna el
koymanız gerekiyor. Futbol yasal olarak özerk. Ancak Gençlik ve
Spor Bakanı olmanız, size gene yasal olarak "İdari Vesayet" görevi
veriyor. İdari vesayet "Denetim ve gözetim hakkıdır. Bu hak
sayesinde, gerektiğinde tüm kurulları feshedip, "Genel Kurul"
çağrısı yapabilirsiniz.
Tüm bir sezon boyu, Yıldırım Demirören Federasyonu'nun, başkanından
tüm kurullarına nasıl kokuştuğuna şahit olduk.
Federasyon, Merkez Hakem Komitesi, Disiplin Kurulları'nın tümü
birbirinden kötü yönetildiler. Güvenilir ve saygın olmaktan
çıktılar. Hemen hepsi yoğun eleştiriler aldı. Almaya da devam
ediyordu ki, son bir hafta içinde yaşanan Utanç Geceleri, artık
kaybedecek vakit kalmadığını ortaya koydu.
Ülke futbolu A'dan Z'ye Dingonun ahırına döndü, Sayın Bakan..,
Utanç gecelerinin ilki, Türkiye Kupası final maçı gecesi,
Eskişehir'de hem de sizin gözlerinizin önünde yaşandı.
Hem de Ohal ile sınırsınız yetkilere ulaşmış, ayni zamanda İl Spor
ve İl Güvenlik Başkanı Eskişehir Valisi'nin acz içinde bakmaktan
öteye gitmeyen davranışları içinde seyircinin tribünleri ne hale
getirdiğini gördük..
Bu olaydan zerre ders alınmamış olacak ki, büyük olaylara gebe
olduğunu çocukların bile bildiği Play Off finalinde, gaflet ve
şaşkınlık içindeki Antalya Valisi'nin gözleri önünde bu defa, hem
de bu kritik turizm bölgesinde, polisin nasıl "Yok"durumuna
düşürüldüğünü gördük.
Tribünler felaket üstüydü. Hakem tam bir eyyamcıydı ve sahaya maçı
değil durumu idare etmeye çıkmıştı.
Futbolcuların içinde iyi niyetli tek kişi kalmamıştı.
"Bu maçta kokuşmanın tüm unsurları var" derken, ne kadar
yanıldığımızı, Makedonya maçından sonra takımı İtalya'ya taşıyan
"Türk Milli Takımı Özel Uçağı"nda gördük.
Beterin beteri, rezaletin son perdesi o uçakta yaşandı.
Asıl o uçak işte ifadenin tam anlamıyla "Dingonun ahırı"
oldu...
.. en acısı!.. Koca uçakta "Devlet" yoktu. Çünkü o Dingonun
ahırında "Sorumlu" tek kişi yoktu.
Milli Takım Kaptanı, tam bir yıl önce olmuş bir olayı bahane
ederek, gazetecinin yanına gitti. "Seni bu uçağa alan kim, O... Ç..
Bu ülke böyle bir ülke. Seni bu uçağa alırlar.
Alırlar tabii.. Patronun Demirören. Sen Federasyon Başkanının
gazetesindesin ya. Federasyon Başkanı değil mi, senin patronun.
Seni uçağa alanın a.. k.." diye küfürler ve tehditler ederek,
gazetecinin boğazına sarıldı.
O sırada, uçaktaki kafilenin başkanı olarak federasyonu temsil eden
kişi, hem Türkiye Futbol Direktörü, hem de Arda'nın kaptanı olduğu
milli takımın hocası Fatih Terim'di.
Otoritesi ile ünlü, bu yüzden "İmparator" lakaplı Fatih Terim,
uçakta yaşanan ve ancak diğer futbolcu ve gazetecilerin müdahalesi
ile yatıştırılabilen arbedeyle zerre ilgilenmedi.
Onca gazeteciye tek kelime açıklama yapmadı.
Milli takım kaptanının bir gazeteciye, sebep ne olursa olsun
küfürlerle saldırması, devlet adına kafileye başkanlık eden kişinin
umurunda bile olmadı. Düşünebiliyor musunuz?:
O gece o uçakta, Türk Spor Tarihinin en rezil, en utanç verici, en
ayıp skandalı yaşandı.. Ve de en affedilmezi!. En
geçiştirilmezi..
..Ve bu skandal, Yıldırım Demirören Federasyonunun futbolumuzu
nasıl kokuşturduğunun ve perişan ettiğinin son noktası oldu.
Arda'yı derhal kafileden çıkarıp geri göndermek, Fatih Terim'i tüm
görevlerinden almak, sorunu çözmez.. Bu kokuşmuşluğa bir günde
değil, yıllardır adım adım geldik.
Sorunun çözümü kangren olmuş kolu kesip atmaktır, Sayın
Bakanım..
Bu federasyonu derhal ama derhal görevden almalısınız!.
Kaybedilecek her saniye sadece futbol dünyamızı saran leş
kokularının daha da artmasına, yaranın ölümcül kansere dönüşmesine
sebep olmakla kalmayacak, bizi dünyada alay konusu yaparak "Ulusal
itibarımız"a da darbe vuracaktır.
Derhal Sayın Bakan!..
Lütfen derhal!. Hemen, bugün!.
Saygılarımla!.
Hıncal Uluç
78 yaşında Türk Vatandaşı
61 yıllık gazeteci.