Sabah kahvemi içerken masaya yaydığım gazetemi okumak en büyük
keyfimdir. Dün sabah da öyle başladı. Sayfaları çeviriyorum.
Ekonomi sayfasının başındaki manşeti görünce, fincanım az daha
üzerime devriliyordu.
Turizm Bakanlığı, Turistik Bölgelerde 50 liraya lahmacun
satılmasını önleme kararı almış, iyi mi?.
Hem de bu ülkede belki de ilk defa "Hayatı Turizm" olan bir
profesyoneli Turizm Bakanı yapmışken.
O haberin hemen arkasındaki tam sayfayı kapsayan turizm ilanını
veren "etstur" adlı dünya çapındaki firmayı kuran, yaşatan, büyüten
adam yeni bakanımız Mehmet Ersoy..
Atanmasını hem de nasıl sevinçle karşıladığımı biliyorsunuz.
"İlk defa sorunları içinde yaşayarak bilen birisi bakan oldu. Şimdi
Turizm bu ülkenin baş sıkıntısı, döviz sorununu kökünden çözen bir
sektöre dönüşebilir.
Şimdi Turizm, gerçekten bacasız sanayi olarak, bu ülkeye
milyarlarla dolar ve euro yağmasını sağlayacak düzeye gelir"
demiştim.
Sorun açık, net!.
Bu ülkenin "Turist Sayısı" açısından sorunu yok. Avrupa'nın en çok
turist alan ülkelerinin başında geliyoruz.
Turgut Özal sayesinde yarattığımız Türk Rivierası başta, tüm tatil
köyleri, otel, motel ve pansiyonlarımız büyük doluluk oranlarıyla
çalışıyorlar.
Üstelik bu sadece güneş ve deniz turizmi. Oysa ülkemizde daha ne
turizm hazineleri var..
İnanç Turizmi alanı daha bomboş..
Sağlık Turizmi de öyle. Sırası geldikçe yazacağım onları da.. Ama
önce, zaten dolu olan "Deniz ve güneş" turizmindeki sıkıntıdan söz
edelim..
Bu ülkeye milyonlarca turist geliyor, Sayın Bakan. Orda sorun yok..
Sorun..
"Geliyor da, kaç para bırakıyorlar?." İşte sorun bu!.
Dünyanın "En ucuz turist" ülkesiyiz..
Bir Alman diyelim..
Kendi ülkesinde, kendi evindeki yaşamının nerdeyse yarı fiyatına
Türkiye'de gelip, yediği içtiği her ama her şey yanına kâr kalarak
tatil yapabiliyor. Yani Alman, uluslararası tatile çıktığı zaman,
bütçesinden ayrı para çıkmıyor. Tam tersine kâr ediyor. Türkiye'de,
bir tatil köyünde yaşaması, kendi ülkesinde yaşamasından ucuza
geliyor çünkü..
Böyle şey olur mu?.
Oluyor..
Neden?.
Çünkü bu ülkede o yok olası, yere batası "Her şey dahil" sistemi
var.
Belki Özal sayesinde, Fransız Tatil Köyü'nden başka tesisi olmayan
Akdenizimiz, Fethiye'den Alanya'ya dek, saymakla bitmez, hem de ne
de luxe tesislere kavuştuğunda, bunları doldurmak ve tanıtmak için
bir kampanya gerekiyordu. Her şey dahil, iyi bir sistemdi..
Peki ama bugün?.
O binlerce yatağı üç otuz paraya doldurmak, adamı tıksırıncaya
kadar bedava yedirmek, birasından viskisine, boğulana dek bedava
içirmek, nasıl "Turizm" oluyor..
Sahillerimiz, denizlerimiz kirleniyor.
Bunun bir bedeli olmalı..
Sayın Bakana soruyorum.
Günde on dolar bırakan bin turist mi?. Günde 100 dolar bırakan 100
turist mi?.
Bana turist sayısını değil, Turistlerin yılda bıraktıkları toplam
parayı söyleyin.. Turizm sanayimizi kelle ile değil, dolarla ifade
edin ki, gerçeği görelim. Acı mı, tatlı mı anlayalım..
Antalya kısa adı ile andığım yörede, her şey öyle serbest, öyle
başı boş bırakılmış ki, millet rekabet uğruna, fiyatları kıra kıra
nerdeyse "Kapıyı açık tutmaya yetsin"e indirmiş. Bu fiyatlarla
yaşamak mümkün değil ya.. "Batan batar. Kalanlar pastayı
paylaşırsa, dilimler büyür" hesabında çoğu..
Bir araya gelip, adam gibi fiyatlarla turist ağırlama çareleri
arama ve çözüm bulma yerine, "Birbirlerinin gözünü oyma" hesapları
var..
En korkuncu Sayın Bakanım.. En korkuncu..
Turist hava alanını biliyor. Hava alanı tatil köyü yolunu onu
götürüp getiren otobüsün penceresinden gördüğü kadar biliyor ve de
gittiği tatil köyünü biliyor. Hepsi ama hepsi o..
Oysa Antalya bir dünya zengini bölge.. Bir tarih var.. Eşsiz..
Bilinenleri geçin. Bilinmeyenler var, Sayın Bakan.. Mesela siz,
turizmci Mehmet Ersoy "Silyon"u biliyor musunuz?.
Gittiniz, gördünüz, nasıl muhteşem bir turizm kaynağı olduğunu fark
ettiniz mi mesela?.
Antalya'da görülecek ne harika tesisler var.. Akvaryum.. Müze..
Tematik Tatil Köyleri.. Aspendos'ta festival..
Murat Karahan, Operamızın Genel Müdürü üstelik. Verona Arena'daki
temsilin biletleri bir yıl evvelden bitmişti.
O Turandot'u işte Aspendos'a getirdi.
Sorun bakalım o tatil köylerine.. Birisi, bir tanesi o gece için
bir Aspendos otobüsü kaldırdı mı?.
Düzenler mi? Adam onun mekânından dışarı çıkar o zaman.. Başka
yerleri görür.. Görürse olur mu?.
Antalya yöresinde bir Yedi Mehmet vardır, ben 60'lı yıllardan
bildim bileli..
Niye başkası yok?. Niye ne mekânlar açıldı da yaşamadı?.
Çünkü "Her şey dahil.." Adam zıbarana dek viskisini bedava içerken
niye dışarda bir lokantaya gitsin de para versin_.
Belek kaç yüz bin turist ağırlıyor her sene.. Niye tesis dışında
tek dükkân yok?. Tek restoran.. Tek gece kulübü..
Tek hediyelik eşya satan dükkân mesela niye yok?. Belek kasabası
niye dökülüyor, sahilde saraylar yan yana dizilmişken.
Çünkü o yüz bin kişi, o geldiği tatil köyünden kapı dışarı adım
atmıyor.
Belek'e on para bırakmıyor. Çünkü adam tatil köyünde nerdeyse
hapis.
Sistem onu hapsetmiş de ondan, çıkamıyor..
Şimdi niye sabah sabah kahvemi üzerime döküyordum, anladınız
mı?.
Yahu beş liraya satabileceği lahmacunu adam 50 liraya satıyorsa,
ama satıyorsa ve buna rağmen tesisinde boş şezlong kalmıyorsa, o
adama ceza vermek, menüsüne narh koymak değil işimiz.
Tersine teşvik için, ödül vermeliyiz.
Bodrum'da beş liraya lahmacun satan Bedri Usta varken (Hem de ne
lezzetli lahmacun bilirsiniz), Nusret gelse mesela, dükkan açıp
"1200 dolar" adisyon koysa misafirin önüne.. Ve buna rağmen dükkânı
doldursa alkışlarım ben.. Boğazım yırtılana kadar da "Yaşaaaa" diye
bağırırım.
İşte Emre (Aköz) bu hafta hem de ne güzel yazdı.
Sen kapıya menü koy. Millet içerde neyi kaça yiyeceğini bilsin
yeter..
Bu konuyu açtım.
Kapatmayacağım..
Bu ülkenin turizm bakanları, günde her şey dahil 30 euroya dek
düşen fiyatlarla el beslemenin turizm olmadığını, Turizmin asıl,
gelene 50 de değil, 150 liraya lahmacun satabilmek ama dükkânı gene
de doldurmak olacağını anlayana dek yazacağım.
Daha neler yazacağım..