(Filmi izleme niyetinde olanlar lütfen seyrettikten sonra
okusunlar.) 14 Oscar adaylığı kazanan La La Land sinemaseverleri
ikiye böldü..
Bayılanlar ve nefret edenler.. Benim gibi müzikal izlemek için bir
yıl para biriktirip New York'a giden, Londra'da Opera'daki
Hayalet'i izlemek için, cebindeki bir hafta için yeme içme parası
diye ayırdığı 250 İngiliz lirasının 175'ini gözünü kırpmadan
karaborsacıya verenleri hadi saymayalım, ama genelde müzikal
sevenler, bayılanlar sınıfındaydı. Başta Oray Eğin ve Ahmet Hakan
kardeşlerim gibi lafa "Ben müzikalden nefret ederim" diye
başlayanlar da nefret edenler safını oluşturdular.
Zevkleri tartışmıyorum bile..
La La Land'e bayılanları, alkışlayanları konuşacağız bugün..
Yerli yabancı gazetelerde yazılanları okuyorum.
Bazı gazeteler sosyal medyayı da yansıtıyorlar Genel kanı şu..
"Kız da oğlan da birbirlerine müthiş âşıklar ama ikisinin de kendi
hayatları için vazgeçilmez hayalleri var. Sonunda "Hırs ve ihtiras
aşkın önüne geçiyor." Ve işte orda fena halde yanılıyorlar..
Çünkü aşkı, gerçek aşkı bilmiyorlar..
Yaşamamışlar..
Yıllardan beri yazarım..
Herkes birini sever.. Seni de biri sever..
Sevenler ikiye ayrılır..
Seni, "Senin için" sevenler. Seni "Kendisi için" sevenler..
Bu fark o kadar önemli ki..
İkisinde de "Ama beni çok seviyor" dersiniz. Haklı da olursunuz.
Çok seviyordur gerçekten. Ama kim için..
Sizin için mi, kendisi için mi?.
İşte bu ayrımı yapabilirseniz, o zaman aşkı çözümlersiniz..
Aşk sevmek, sevilmek değildir.
Gerçek aşk, asıl aşkın tarifi çok değişiktir..
Nasıl mı?.
Sevmek fedakârlık gerektirir değil mi?. Onun için feda
edecekleriniz ne kadar büyükse, o kadar seviyorsunuz demektir,
değil mi?.
Maddi, manevi, nelerden vazgeçebilirsiniz yani?.
Bir örnek vermiştim, yıllar yıllar önce..