Mutfaktaki masama serdiğim gazetemi, kahvemi yudumlarken okuyup
bitirdikten sonra, her zamanki gibi salona geçtim. Uzaktan
kumandayı tıkladım. Haber kanalım açıldı ve alt yazıyı okudum..
"Gazeteci Ahmet Hakan, evinin önünde saldırıya uğradı!.."
Orda, o anda, beynim de dondu, kanım da..
Diyarbakır'da altı sandığın yeri değiştirilmiş. Bulundukları
ilkokul güvenli değilmiş..
Diyarbakır değil, İstanbul!.. İstanbul'un tam da merkezi, göbeği
Nişantaşı.. O Nişantaşı'nda, bu ülkenin en çok satan gazetesinin,
en çok okunan yazarı güvende değilse eğer, o zaman, Diyarbakır'ı
konuşmanın anlamı ne?.
Daha bir kaç saniye evvel okumuştum mutfak masamda dün yazdığım
satırları..
"Herkesin, ama herkesin birbirine gözünü kulağını kapayıp sövdüğü,
herkesin kendisinden olmayan herkesi "Öteki" ilan edip, hatta hedef
gösterdiği, yıkmaya, yok etmeye çalıştığı günümüzde, fikir
savaşının faydalı olacağına inanıyor musunuz?."
Daha mürekkebi ıslak o satırların, parmaklarım simsiyah olmuş,
ordan belli.. Ama işte "Hedef göstermenin sonu!.."