Ağbim Öcal ve ben mesleğe 60 yıl önce, Yeni Gün gazetesinde
başladık.. Kuzenimiz M. Ali Kışlalı'nın yanında.. Temel eğitimi
orda aldık.
Yüksek lisansı ise, gene Kışlalı'nın çıkardığı "Yankı Okulu"nda
yaptık..
O okuldan kimler kimler mezun oldu, saysam bitmez.. Ama orada
yetişenlerin hemen hepsi bugün çok ünlü birer gazeteci. En büyük
gazeteleri yönettiler.. En müthiş dergileri, en popüler gazeteleri
çıkardılar. En okunan yazarlar oldular..
Hepsinin meslek diplomasının altında "M. Ali Kışlalı" imzası vardı
çünkü..
Kışlalı, bu mesleğin, son yıllarda sayısı hayli artan fakültelerine
rağmen, gelmiş geçmiş en büyük hocasıydı.Kanıt mı?. Yetiştirdikleri
meydanda.. "Ayinesi iştir kişinin" demiş eskiler..
Kışlalı, gazeteciliği teorik değil, iş başında öğretiyordu.
Sonradan aramıza katılan üçüncü kardeşimiz Serpil, kendi kardeşi
Ahmet de o okulu bizimle bitirmişti.
Kışlalı hele o yıllarda ülkede gazeteciliği en iyi bilen kişiydi.
Çünkü Fransızca ve İngilizceyi çok iyi bildiği için, dünyaca ünlü
The New York Times'ın ve efsane dergi Time'în Türkiye
temsilcisiydi.
The New York Times ve Time yöneticileri ona öğretiyordu mesleği.. O
da bize..
Bir örnek vereyim..
Hani Türkiye'nin Cumhurbaşkanı seçemediği günler.. Kriz büyüyor.
Time, bizden 8 bin kelime ile durumu anlatmamızı istedi. Her şeyi
bütün ayrıntıları ile yazdık. Derginin editörleri okuyacak ve 800
kelimeye indirip yayınlayacaklar..
Yazıyı teleksle geçtik.. O gece sabaha karşı, bizim bağlı olduğumuz
Avrupa Müdürü, Roma'dan aramış Kışlalı'yı.. "Amerika'dan arayıp
sormamı istediler" demiş.
Yazıyı 800 kelimeye indirecek Time'ın Orta Doğu ve Türkiye editörü,
8 bin kelimelik yazıda bir cümleye takılmış..
"Ankara'nın üzerinde kara bulutlar dolaşıyordu. Jetler, bir türlü
Cumhurbaşkanını seçemeyen Meclis'in üzerinde alçaktan uçuş
yapıyorlardı" diye yazmıştık biz.. Amerika'daki editör "Sor
Ankara'ya" demişti, Romalı'ya.. "Kentin üzerinde kara bulutlar
dolaşıyorsa, jetler nasıl alçaktan uçuş yapabiliyorlar?."
Kışlalı, haber, yazı nasıl yazılır, çok iyi öğrenmiş,
öğrendiklerini de bize fazlasıyla öğretmişti. Ama öğretirken çok
acımasızdı..
Bir defasında kardeşi Ahmet'e on satırlık bir yazıyı on defa
yazdırmıştı. Ağbimle ben, işimizi bitirmiş, M.Ali ağabeyin odasında
toplanmış sohbet ediyorduk. Ahmet yazıyı getiriyor, Kışlalı şöyle
bir bakıp çöpe atıyordu. Ahmet "Bari nesi yanlış onu söyle" dedi
ama, aldırmadı, M. Ali Ağabey.. Yanlışımızı kendimiz bulmalıydık
ki, bir daha yapmayalım.
Onuncu yazı da çöpe gidince, Ahmet hırsından ağlayarak gazeteyi
terk etti gitti. Ertesi sabah üçümüz toplandık..
"M.Ali Ağabey acımasız. Ona tahammül güç. Ama bize bu mesleği
harika öğretiyor. Yapacağımız şey şu.. Kim kızıp giderse, kalan
ikisi ertesi gün gidip onu geri getirecek.."
Öyle titiz, öyle izleyici, öyle bilen ve öğreten bir hoca ile
yetiştik işte Yankı okulunda.. Ordan çıkan herkesin bir şey olması
tesadüf değil yani..
Hafta sonu Ankara'da Kemallerde, Nükhet'in efsane kahvaltı
masasında toplanınca ağbim tebliğ etti..
"Kahvaltıdan sonra M. Ali Ağabeye gideceğiz!."
Son günlerde biraz rahatsız, evden çıkamıyormuş.. O zaman biz ona
gideceğiz..
Gittik.. Çankaya yokuşundaki Birinci Basın Sitesi'ndeki evinin
kapısında biz dört kardeşi görünce nasıl mutlu oldu. Nasıl
sarılıştık..
Tabii, hemen eski günler, eski anılar..
"Biz gazeteciysek, sayende" dedik.. O inanılmaz titizlik anıları
çıktı ortaya.. Ağbim "Her acımasızlığın bize bir şeyi, unutmamak
üzere öğretti. Teşekkürler, ama bir şeyin eksikti ağbi.. Tüm o
yıllar boyunca bir tek kere de 'Aferin iyi olmuş' demedin. Hiç mi
iyi şey yapmadık" dedi..
Demezdi. Hatta, bir yazısı için Amerika'dan gelen "Teşekkür" notunu
bile Serpil'den saklamıştı, onu anlattı.. "Şımarmayasın diye" dedi
Serpil'e..
Güldüm..
"Üç yıl önce bana bir mail atmış ve 'Bugünkü yazın harika'
demiştin, Ağabey.. Ben de sana cevap yazmıştım.. 'Ağbi, 50 sene
sonra, ilk defa beğendiğini saklamadın. Bu ihtiyarlık alameti'
diye. Hatırlıyorsun değil mi?." dedim..
Gülüştük.. Sarılıştık..
Bir kuzen, bir hocadan çok ötesi, bizim için, bizim meslek için
"Anıt" M. Ali Kışlalı'dan hem ne nasıl harikulade duygularla
ayrıldık..
Her şey için teşekkürler, bizim acımasız Hocamız, can
kuzenimiz!.
(Ağbi doğru söyle, beğendin mi?./ Cevap "Ulan" diye gelecektir,
kesin..)