Ahmet Çakar dostum kibarlık etmiş "Ben bu kadar ezik Galatasaray
görmedim" derken. Ben bu kadar aciz, bu kadar zavallı Galatasaray
görmedim.. "İki saat evvel Benfica önünde izlediğim Astana, bu
takımı (Bu sözcüğü lafın gelişi kullandım, takım, makım da yoktu
ortada, çünkü) İstanbul'da beşler" diyordum, seyrederken..
Şampiyonlar Ligi'nin en deneyimli, bu ligde en çok oynayan
takımlardan biri olarak çıkıyorsun sahaya ve santra çizgisini
geçemiyorsun.
Atletico Madrid, senin sahana yerleşmiş, sekiz kişi ile pres
yapıyor, savunma ve orta saha adamlarına..
Sen ne yapıyorsun?.
Top süremiyorsun.. Adam eksiltemiyorsun.. Kısa, uzun hiç bir türlü
yan ve ileri pas yapamıyorsun.. Yaptığın, yapabildiğin tek şey,
topu ileri tepmek. O zaman da daima rakibe giden top, sana anında
geri dönüyor, hadi bir baskı daha yiyorsun..
Bu takımı sezon ortasında kabul etmek gibi akıllara sığmaz bir
riski kabul eden Mustafa Denizli, oturup önce bu maçın kaydını
izlemeli ve bakmalı..
Top Galatasaray'a geldiği anda, kaç saniye Galatasaray'da kalıyor?.
Dehşetle görecektir, ortalaması üç saniye değil.. Yani içinizden
"Bir.. İki.. Üç.." diyene kadar top Atletico'da..
Mustafa Denizli, Galatasaray kaç kez santrayı geçebildi, onu da
saymalı.. Topla çıkmayı beceremezsen, santrayı nasıl geçebilirsin
ki?.
Sahaya, bir korku takımı çıkmıştı. Hocanın korkudan dudakları
uçuklamışsa, oyuncular ne yapsın?.
Taffarel, Denayer'in savunma gücünün sıfır olduğunu biliyordu. Ama
taraftar Denayerci olunca, onu koymaya mecburdu. Önüne de Sabri'yi
aldı ki, ikinci bek olarak, sağ taraf koridor olmasın. Daha beter
oldu. Mustafa Denizli hep söyler..
"Bir görevi ikiye bölmek zaaf yaratır. Çünkü ikisi de ötekine
güvenirler. Sorumluluk tek kişide olursa, o oyuncunun da, takımın
da verimi artar.."