Loş ışıklı bir sahne.. Eski bir sanatçılar kafesi, barı.. Çiçek
Arif mesela.. Köşede bir piyano.. Serdar Yalçın çalıyor.. Arka
masada Deniz Likos, dünyanın en ünlü kadın aryasını söylüyor..
Carmen'den Habenera.. Öndeki masada Tilbe Saran, Ümit Yaşar'ın
İspanyol Meyhanesi'ni okuyor..
Habenera "Havana Havaları" demek.. Bir müzik türünün adı olmuş.
Müzik daha o yıllarda küresel dünyanın ürünü..
Afrikalı kabileler hani ellerinde mızraklar, zıplaya zıplaya dans
ederler ortada.. Kenarda duranlar da ellerini göğüslerine vurarak
ritm yaratırlar. En basit ritmdir bu.. İki vuruşlu..
Küba'yı işgal ederken, ada yerlilerinin çoğunu öldüren sömürgeci
İspanyollar o geniş ovalarda şeker kamışı ve tütün yetiştirecek
yeterli köle kalmayınca Afrika'dan topladıklarını da adaya
getirmişler..
Afrika'nın ritmi, Küba yerlilerinin şarkıları ve İspanyol halk
müziği birbirine karışınca Habenera, yani Havana Havaları
doğmuş..
İspanyollar bu müziği dönüşte ülkelerine getirmişler.. Küba'daki
şehrin adı onların dilinde Habana ya.. "Habenera" demişler adına
da..
Hayatında bir tek gün ne Küba'ya, ne İspanya'ya gitmemiş Bizet,
müziği Paris'te bir İspanyol kulübünde duymuş.
Almış bir çılgın İspanyol kızını anlatan Carmen Operası'na koymuş.
Carmen, benim de çok sevdiğim, bayıldığım Habenera'da kendisini ve
aşkı anlatır.
Türkçesi şöyle..