Ben size cuma gecesi, Cemal Reşit Rey Salonunu tıklım tıklım dolduran seyircilerle birlikte yaşadıklarımı anlatayım da, başlıktaki ".." yerine kelimeyi siz koyun..
***
Kızılordu Korosu, dünyanın en eski, en ünlü ve hâlâ yaşayan
topluluklarının başında gelir..
Onlarla ilk tanışmam, tesadüfen elime geçen bir albümleriyle
oldu.
Üniversite yıllarımda.. Rus Halk Müziği ile Dormen Tiyatrosu'nun
sahnelediği Şahane Züğürtler adlı unutulmaz oyunun finalinde Ayfer
Feray'ın söylediği hepimizi ağlatan "O çiçornia" ile tanışmış, daha
sonra Sarita Montiel'in söylediği Moskova Geceleri ile âşık
olmuştum.
Her yerde Rus Halk Müziği plakları ararken, Fransız yapımı Kızıl
Ordu Korosu plağını bulunca mest olmuştum.
1928'de, Aleksandr Aleksandrov tarafından Sovyetler Birliği halkına
moral vermek için zamanın kara trenleri ile bitmez tükenmez
turneler yapan koro, Soğuk Savaş döneminde Batı Dünyasına, Rusları
sevdirme göreviyle, yurt dışı turnelere başlamış, amaca da
ulaşmıştı.
Sovyetler Birliği'nden nerdeyse nefret edenler bile, bu sanatçılar
ve sporculara sempati duymağa başlamışlardı.
Kızılordu Korosu, bu turnelerde Türkiye'ye de gelmeye başladı. Her
defasında heyecanla gittim. Her defasında bayıldım..
Ünlü Koro'nun ve tabii başından beri onlara eşlik eden dans
gurubunun 64 kişisini taşıyan uçak, esrarengiz şekilde Karadeniz'e
gömüldüğünde sanırım en çok üzülenler arasındaydım.