Sevgili Atilla Dorsay'dan bir mektup aldım.. Sevgili köpeği
King'in ölümü üzerine duygularını yazmış. Bana da yolladı. Okurken
gözlerim nasıl yaşardı..
Çünkü Atilla'nın anlattıklarını Sevgili Köpeğim, Alman Poodle cinsi
Cim Bom'la bire bir yaşamıştım.. Diyebilirim ki, hayatta beni en
çok seven, hadi abartı deyin, ama şurası kesin, sevgisini en güzel
gösteren varlıktı, Cim Bom.. 21 yaşında ölümü evlat acısı gibi
çökünce içime "Bunu bir daha kaldıramam" dedim ve köpek almamaya
yemin ettim..
Şimdi, Sabah okuru olarak uzun zamandır yazılarına hasret
kaldığınız Atilla Dorsay ile sizi bu pazar günü, bir duygusallık
içinde buluştururken, bir sözüm daha var. Okurken Atilla'nın yerine
beni, King'in yerine Cim Bom'u koyun..
Yıllar sonra, bizi de yaşayın.
***
King hayatımızdan çekip gitti, bize sevginin yeni bir tanımını
öğrettikten sonra..
Evet, çekip gitti. 'Kralımız' bizi terk etti: King adlı köpeğimiz
öldü.
Bunun acısını bilenler bilir. Acımı onlarla paylaşmak, belki
bilmeyenlere de küçük bir şeyler öğretmek isterim.
Benim hiç hayvanım olmadı. Yani eskiden, çocukluk veya
gençliğimde... Öylesine dolu geçen bir hayatın içinde buna hiç
ihtiyaç da duymadım. Ama başkalarının kedi- köpeklerini, papağan
veya kanaryalarını, kaplumbağalarını filan hep sevdim, okşadım,
besledim. Fırsat düştüğünce...
Eşim Leman'la flört devremizde onların bir cocker köpeği vardı:
Oreks. Asıl sahibi olan merhum kayınpederim Prof.
Dr. Fikret Karaca kadar Leman'ı da sever, aniden eve girip çıkmaya
başlayan o yabancıya, yani bana karşı cansiperane biçimde
korurdu!... Erken öldü (9 yaşında) ve Leman kahroldu.