Sabah işe gelmek üzere arabama bindim..
Hareket ettik.. İpadimi açtım.. Yeni açtığımda ekranda son haberler
görülür..
En tepede okudum.
"Stephen Hawking hayatını kaybetti.." "Bilim tadını kaybetti" diye
mırıldandım içimden.. "Bilim heyecanını kaybetti.." Ben Einstein'i
yaşamadım. Ama Hawking'i başından beri bilirim.. Beni bu yaşlarda
bilime, kuantum fiziğine hem de nasıl merakla saldırtan Hawking,
başından beri hayatımda..
Nasıl olmasın?.
Adam "Evren nasıl var?.
Dünya nasıl var?. Biz nasıl varız?. Zaman nasıl var" diye
başlıyor..
Merak etmez misiniz?.
Okudukça daha da meraklanıyorsunuz..
Sonunda "Niçin varız" sorusuna geliyor Hawking.. Orada "Tanrı"
giriyor işe..
"Eğer evrenin tüm hikayesini keşfedersek, onu herkesin
anlayabileceği dille yazarsak, 'Biz ve evren niçin varız' sorusunun
yanıtını sadece birkaç filozof ve bilim adamı değil, herkes
tartışmaya başlar. O zaman bu sorunun yanıtını bulma şansımız
artar. Bulursak eğer, Tanrı'nın düşüncesini anlarız" dedi, o
beyin.
Daha geçen hafta son teorisini okumuştum.
"Hele biraz daha bir şeyler gelsin de size anlatayım" diye karar
vermiştim.
Zamanın başının sonunun olmadığını söylüyordu Hawking..
"Zaman başlayıp devam eden bir çizgi değil. Bir küre.. Dünyamız
gibi bir küre.. O örnekle anlatayım size.. Güney Kutup noktasına
gidin.. Oradan kuzeye doğru boylamlar çıkar, enlemlerle
kesilen..
O boylamlar zamandır işte..
Güney Kutup noktasında başlarlar.
Güney Kutup noktasının güneyinde bir şey var mı?. Yok..
O zaman, zamanın başlangıcından, yani Bin Bang/ Büyük Patlamadan
önce zaman yok.
Yani hiçbir şey yok." Bilimin en merak edilen sorusuna cevabı, son
teorisiymiş meğer.
76 yaşındaki deha, ben dün sabah kahvaltımı ederken, Cambridge'te
ölmüş. O üniversitenin fizikçisiydi. Tekerlekli sandalyesinde,
sadece sol yanağını kıpırdatabilerek, kendisi için özel yapılmış
bilgisayara harfleri iletiyor. Bilgisayar da yazılanları sese
çeviriyor ve Hawking böylece günde 2 bin 500 kelime
konuşabiliyordu. Günde 2500 kelime konuşarak, evrenin, zamanın,
dünyanın, insanın sırrını anlatıyordu bize..
"Zamanın Kısa Tarihi" adlı kitabı 40 dile çevrilmiş ve 10 milyon
satmıştı.
Okuyanlardan biri de benim. Muhteşem bir kitap. Bir nefeste okudum.
Sonra üç defa daha okudum. Hala baş ucumda, hala açıp açıp
okuyorum.
2014'te hayatı film oldu. "Her şeyin Teorisi!." Onu canlandıran
Eddie Redmayne Oscar kazandı.
Kara Delikler, adı söylenince ilk akla gelen şeylerin başında
geliyordu. Zen Budizmi, mantıklı düşünceyle cevaplanması mümkün
olmayan, sadece sezgilerle anlatılabilen sorulara "Koan" der..
Hawking'in Kara Delikler üzerine keşfi, adeta bir Koandı..
"Kara delik ne zaman kara değildir?.
"Patladığı zaman." 1963'te üniversiteyi bitirdiği zaman ALS hastası
olduğunu öğrenmişti. Kasları birer birer çalışmaz hale gelecekti.
Son kası, kalbi durduğu zaman da ölecekti.
Ama beyin, kas olmadığı için sonuna dek pırıl pırıl kalacaktı. İşte
modern fiziği yaratan, yerinden oynatan bu beyin oldu.
Doktorlar en fazla üç yıl ömür biçmişlerdi.
Yaşamaya direndi.. "75 yaşında ölürüm" dedi, 76'da öldü.
"Erken ölüm ihtimali ile yüz yüze geldiğinizde" dedi, "yaşamın ne
kadar değerli ve yapacak daha ne kadar çok şeyiniz olduğunu fark
ediyorsunuz." Yerçekimini başına elma düşen Newton'dan çok farklı
anlattı. Kara delikleri keşfetti. İçinden ışığı bile kaçırmadığı
için kapkara görünen delikler.
2007'de sıfır yer çekimli bir uçaktaki "Uzay Yolculuğu deneyimi"ne
katıldı.
"Bu riski niye göze aldın" dediler.
"İnsanlara 'Eğer ruhunuzda engel yoksa, hiç bir fiziksel engel sizi
sınırlayamaz' demek istedim" dedi.
(Hawking ve kuantum fiziği 10 yıldan beri okuduğum kitapların
yarısından fazlası.
Bildiklerim var. Bu arada ipadimdeki New York Times'a girdim. Onlar
ellerinde hazır bekleyen Hawking yazısını iki satırla güncellemiş
ve koymuşlar bile sitelerine.. O yazıyı da okudum ve bu yazıyı
yazdım.)