İlk üç filmi de keyifle izlemiştim.. Üçü de çok satan üç kitabın
sinemaya aktarılmasıydı. İlk iki film müthiş hasılat yapınca,
sinemacılar, son kitabı ikiye böldüler. Kitap 3'ken, film 4
oldu..
..Ve de bana sorarsanız iyi de oldu..
Açlık Oyunları, YA / Young Adults/ Genç Olgunlar dediğimiz günümüz
gençliğinin, yani Y kuşağının bayıldığı distopya romanlarıydı.
Distopya.. Ütopyanın tam tersi, umutsuz gelecek..
Bilim kurgu ama, pek de kurgu değil.. Kökeninde gerçekler var..
Geçenlerde bir gece yarısı konuşmasına izin verilmeyen, en kritik
şeyleri söylerken "Vakit doldu" diye lafı kesilen, Paris
Büyükelçiliği'nden emekli Uluç Özülker'i dinliyordum, bir adı haber
olan kanalda..
Bir Fransız meslektaşı "Bizim Paris de güzeldir, ama orayı biz
insanlar güzel yaptık" demiş, okul ve sınıf arkadaşım Uluç'a..
"Oysa İstanbul doğal güzel."
Özülker, Paris'in nasıl Paris olduğunu anlattı sonra.. Fransa'nın
Afrika'yı, Kongo'yu, Mali'yi nasıl sömürdüğünü..
"Bugün oralarda milyonlar, saz evlerde yaşıyor. Mali'de baskın
yapılan otel halk arasında.. 'Tavanı akmayan' denen ender
binalardandır. Tavanı akmaz, çünkü orada Avrupalılar kalır.. Ne
oldu Kongo'nun, Mali'nin o milyarlarca dolar yaratan kıymetli
madenlerden, Afrikalıları köle gibi yarı aç çalıştırarak elde
edilen akıllara seza paralar?. İşte Paris o paralarla yapıldı..
Brüksel de o paralarla yapıldı.."