''Mûsâ kavmine şöyle demişti: Allah'ın size lütfettiği nimeti
hatırlayın. Hani O sizi, Firavun'un adamlarından kurtarmıştı. Onlar
size işkencenin en kötüsünü reva görüyor, erkek çocuklarınızı
kesiyor, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunlarda size Rabbinizden
büyük bir imtihan vardı. /Hani Rabbiniz, 'Eğer şükrederseniz size
(nimetimi) daha çok vereceğim, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz
azabım pek şiddetlidir!' diye bildirmişti” (İbrahim: 6-7).
İyilik, yardım, nimet kimden gelirse gelsin önce Allah'a şükretmek;
yani bu in'am ve ihsanın O'ndan olduğunu bilmek, O'nu övgü ile
anmak, O'nun yaratma, irade ve rızası olmasaydı kimsenin iyilik
yapamayacağını itiraf etmek gerekiyor.
İkinci şükür ve teşekkür ise Allah'ın, in'am ve ihsanına vasıta
kıldığı kullara olacaktır. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı
vardır” fehvasınca insanların yaptığı iyilikler, yardımlar,
alakalar unutulmayacak, gerektiği zamanda ve yerde anılacak, eğer
imkan varsa iyiliğe iyilikle karşılık verilecektir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.) “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da
şükretmez” buyurmuşlardır.
Evet böyledir. Çünkü şükür bir ahlak davranışıdır, şükür ahlakından
mahrum olanlar bu konuda yalnız iyilik eden kullara değil, her
şeyin sahibi ve maliki olan Allah'a şükretme hususunda da kusurlu
olurlar.
Allah'a şükür yalnızca dil ile olmaz. Nasıl olacağı konusunda şâkir
kulların, İslam büyüklerinin güzel sözleri vardır:
Sehl b. Abdullah: “Şükür açıkta ve gizlide Allah'a itaat ve
günahlardan kaçınma konusunda elden gelen gayreti sarf
etmektir”.
Birçok ârif şunu söylemişlerdir: