'İmam hatip, ilâhiyat ve Diyanet camiası bütün dînî yapılara ve
oluşumlara (mezheb, cemaat, tarikat ve cereyanlara) müsamaha ile
yaklaşsın, tamamı ile diyalog içinde olsun, hepsini kucaklasın,
yanlışları yapı ismi vermeden tenkit etsin, doğrusu ne ise onu
anlatsın” diyenler var.
Ben de diyorum ki, bu müsamaha ve kucaklamanın bir sınırı
olmalıdır; bu sınırı aşanlar ve kırmızı çizgiyi çiğneyenler
isimleri anılarak tenkit edilmeli, doğru ve meşru olana
yönlendirilmeli, dinlemeyenler sevilmemeli, hoş görülmemeli, ayrıca
devlet önleyici tedbirler almalıdır.
Nedir bu kırmızı çizgiler:
*Şiddet
DAİŞ, darbeci Fetöcüler, bir kısım cihatçılarda olduğu gibi
dâvâlarını şiddete başvurarak ve silah kullanarak başarıya
ulaştırmak isteyenlere müsamaha edilemez.
*Ayrımcılık, dışlayıcılık
Tekfir (dinden çıkarmak), tadlîl (ehl-i sünnetten çıkarmak, sapkın
demek), tefsîk (günahkâr ve fâsık demek), ırkçılık ve mezhepçilik
yapmak ayrımcılıktır, dışlayıcılıktır, bölücülüktür, ümmetin
birliğine sıkılan kurşunlardır. Bir mümini bunlardan biri ile itham
edebilmek için âlimlerin ittifak etmiş olmaları gerekir. Mesela
tekfir örneğini alalım: Bazılarına göre kıbleye karşı tükürsen
kâfir olursun, bazılarına göre ise yaptığın veya söylediğin yüzde
doksan dokuz dinden çıktığını, yüzde bir de çıkmadığını gösterse
sana kâfir denemez. Şu halde kendilerince bir İslam tarif edip,
sınırlarını çizip bunun dışında kalanları tekfir edenlere müsamaha
edilemez.
*Tek-bencilik