Seküler demokrasi kurallarına göre meşru bir iktidarı kan
dökerek devirmek üzere yapılan kalkışma isyandır. Bunu yapanlar da
asilerdir. Meşru olmamakla beraber emir ve komuta zinciri içinde
asker bu işi yapsaydı buna darbe denirdi. Demokrasilerde iktidar
milletin serbest oyu ile değişeceğine göre kural dışı yollardan
bunu yapmaya kalkışmak meşru değildir, büyük suçtur, kalkışanlar ve
arkasındaki güçlerle oyuncular yakalandıkları takdirde ağır
cezalara çaptırılırlar.
İktidarlar devlet görevlerini dağıtırken liyakat yanında hatta
bazen onun da önünde aidiyete bakarlar, “bizden olan ve olmayan”
ayrımı yaparlar; ihanete uğramamak ve içeriden darbe yememek için
bu yaklaşım doğru olsa da birçok sakıncayı da beraberinde getirdiği
şüphesizdir. Bu sakıncalardan biri de takıyye yapmayı, kendini
gizlemeyi becerenlerin önemli mevkilere sızmaları ve kendilerine
güvenildiği için verecekleri zararın da o ölçüde büyük olmasıdır.
Salim yol liyakati esas almak, ama düşünce sütununu asla
kapatmamak, denetim ve imtihanları eksik etmemektir.
“Domuzdan post gâvurdan dost olmaz” demişler ya genel manada doğru
söylemişlerdir. Dini ne olursa olsun dindar bir kişinin ve toplumun
son kertede kendi dindaşlarını koruyacağı, başkalarına zulüm de
olsa onlardan yana tavır alacakları bellidir, denenmiştir, vakidir.
Müslümanlar başkalarına zulüm pahasına menfaat peşine
düşemezler.