İçleri ile dışlarının, söyledikleriyle niyetlerinin,
göründükleri gibi olmamanın (takıyyenin) mezheplerine göre meşru
olması sebebiyle İranlılara güvenmek oldukça zor. Yıllardır “farklı
mezhep mensupları arasında yakınlaşma” faaliyetlerine, “Şia ve
Sünne ilişkilerinin ümmet bütünlüğünü bozmaması” maksadıyla yapılan
ilmi toplantılara, bu toplantılarda herkesin altına imza
atabileceği beyanlarına rağmen yalnızca şu son yıllarda yaptıkları
bile bizi, onlardan neredeyse ümit kesme noktasına getiriyor.
Sözde ve görünüşte ABD'ye, İsrail'e düşmanlar, ama Suriye ve Irak
politikalarında ABD ile işbirliği içindeler ve Filistin'i de İsrail
zulmünden kurtarmaya dair işe yarar bir şey yaptıkları yok.
İran'ın resmi mezhebi Şia'nın Ca'feriyye-İsnâ-Aşeriyye koludur. Bu
mezhebin akaid ve fıkıh kitaplarını biz de okuyoruz, özellikle
fıkıh alanında Sünnî mezheplere oldukça yakın, her isteyenin
hakkında doğru bilgi edinebileceği açıklıkta bir mezhep. Suriye'de
yıllardan beri orduyu ellerine geçirerek azınlıkta oldukları halde
Sünnîlere zulmederek iktidarda kalan Esed ailesi ve yandaşlarının
mensup oldukları Nusayriyye mezhebi ise yalnızca İran'ın
mezhebinden değil, İslam'dan da oldukça uzak ve gizli bir mezhep.
Suriye'de çoğu Sünni olan halk diktatör Esed iktidarını devirmek ve
onun yerine her din ve mezhep mensubunun hürriyet ve barış içinde
yaşayabilecekleri bir rejimi ikame etmek için harekete geçince
Esed'in askerleri hunharca davrandılar, silahsız ve adalet-hürriyet
isteyen insanları (bugüne kadar üç yüz binden fazla insanı)
öldürdüler. Suriye'yi parçaladılar, ülkeyi harabeye çevirdiler.
Halkın maksadını açıkladım, peki Nusayrilerin maksadı ne idi?