Kul kusursuz olmaz”, “Her güzelin bir kusuru vardır” gibi
cümleler boşuna kurulmamıştır.
Bir kutsi hadiste de mealen şöyle buyurulur: “Eğer siz günah işler
olmasaydınız sizi gönderir, günah işleyebilenleri yaratırdım”. Evet
kul, “Bir de günahım olsun” diye günah işlemez, kulluk daima
Allah'a itaat ve O'nun rızasını gözetme şuuru ve mümkün olduğunca
uygulaması içinde gerçekleşir, ama mümin nefse mağlûp olarak günah
da işler. Günah işleyince kulluğun icabı tevbedir; tek sığınak, tek
kurtarıcı ve tek bağışlayıcı Allah'a dönerek, “Bir daha
yapmayacağım, beni bağışla” diye niyazda bulunmaktır. Kul bunu
söyler ama yine de günah kabiliyeti ve hatta fiili tamamen ortadan
kalkmaz; yine tevbe eder ve Allah dilerse bağışlanır.
Gazete de kul işidir, onun da günahları kusurları olur; ama “kime
göre kusur ve niçin” sorusu da gündemde olmalıdır.
Ortak olanlar dışında herkesin bir mükemmel ve meşru anlayışı
vardır. İşte o farklı anlayışlara göre kusur söz konusu olduğunda
kesin konuşmamak, “bana, bize göre” demek gerekir.
Yakın bir zamanda bir tatil yerinde iyi niyetli ve Yeni Şafak'a da
abone olduğu anlaşılan bir zat ile aramızda şu konuşma geçti:
-Hocam bu gazeteyi bırak!
-Niçin?
-Yahu bir gün de şu gazetede halkın ve esnafın sıkıntıları ve
şikâyetleri ile ilgili bir haber, bir yazı çıksın ne olur!