Faizin, tefeciliğin, karşılıksız paranın ve olmayan malı,
olmayan parayı alıp satmak suretiyle yapılan ve düzgün/meşru iş
yapanlara büyük zararlar veren işlemlerin bel kemiğini teşkil
ettiği kapitalist düzen eceline yaklaşmış gözüküyor. Daha önce
dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizlerin daha büyüğü kapıya gelip
dayanmış bulunuyor. Batı'da fıtrî aklını ve insafını hala koruyan
birçok düşünür yıllardır uyarıyorlar, “Ya bu zalim dünya düzenini
değiştirirsiniz ya da eli yıl sürmez bu düzen yıkılır, elli yıl
içinde de her yıl bir öncekinden kötü olur” diyorlar.
Tabii “kimin için kötü olur” sorusunu da sormak gerekiyor. Başta
dünya düzeninin az sayıdaki patronlarının tuzu kuru gibi görünür,
ama büyük kitlenin hayat şartları gittikçe kötüleşeceği ve zaten
olmayan sosyal adalet ve adil servet dağılımı daha da bozulacağı
için kaos dönüp dolaşıp o patronları da vuracak, büyük kıyamet
değilse de küçük kıyamet kopacaktır.
İşte böyle bir dünyada ve bu dünyanın etkilerinden tam manasıyla
arınmaları mümkün olmayan “halkı veya sözde düzeni Müslüman”
ülkelerde yaşayan Müslümanlar sosyal ve ekonomik hayatlarını da
inançlarına göre düzenlemek ve yaşamak istiyorlar. Sözde laik
ülkelerin bir kısmı buna bile izin vermiyor, aslında din
hürriyetini sağlaması gereken laikliği din karşıtlığı olarak
anlayıp uyguluyor, Müslümanların önüne çeşitli engeller koyuyorlar;
en büyük engeli de dünyanın çarpık düzeni teşkil ediyor.