Dünden bugüne Diyanet İşleri Başkanlığı, kurumu ve yöneticileri
daima şikayet, tartışma ve makam kavgasına konu olmuştur.
Siyasi iktidar değiştikçe üst yönetimin de değiştirilmesi, üst
yönetimin altta kendi kadrolarını oluşturması, bu “kendi
kadroları”nın seçiminde çok kere arkadaşlık, hemşehrilik, yoldaşlık
gibi kriterlerin belirleyici olduğu da bir vakıadır.
İşte bu vakıa, “şikayet, tartışma ve makam kavgasının” baş
sebepleri arasındadır. Ve bu durumu mevcut şartlarda tabîî görmek
mümkündür. Mâdem ki Diyanet devletin bir kurumudur, özerk değildir,
iktidarın bir bakanlığına bağlıdır elbette iktidar, yönettiği bir
kurum üzerinde belli konularda söz sahibi olacaktır. Eğer bu söz
sahipliği “devletin din işlerine karışması, Diyanetin kanuni
görevini yerine getirmesini engellemesi veya etkilemesi” sınırına
dayanırsa buna karşı direniş ve tedbir Diyanet memurlarından değil,
yargıdan, sivil toplumdan ve muhalefetten beklenmelidir.
Başkanlık kadrolarını oluştururken elbette ehliyeti yanında
güvendiği, hıyanet beklemediği, hizmet ve görevini aksatmayacağını
bildiği kimseleri seçecektir. Bu noktada haklı şikayet, tanıdıklık,
yakınlık vb. gibi sebeplerle ehil olmayanların seçimine yönelik
olabilir. Son günlerin tartışmalarında böyle bir şikayet de
yok.
Bu tespitler doğru ise son günlerde Diyanet'e ve daha ziyade onun
başkanına yönelik yıpratma ve itibarsızlaştırma kampanyasının
sebepleri nedir?
“İktidar yetkisini aşarak Diyanet'in görevine müdahale ediyor”
diyen var mı?
O da yok.
“Diyanet aslî görevini yapmıyor, yapamıyor, bunun da sebebi mevcut
yönetimdir” diyen var mı?
Bunu diyenler olabilir, ama delil ve örnek bahsine gelince iddiadan
başka bir şey görülmüyor. İddia da belli bir gruba (veya kamu
yararını değil, kendi çıkarlarını elde etmenin peşinde olan
gruplara) ait bunuyor.