Birlik ve huzur düşmanlarının amaçlarına ulaşmak için neleri
kullandıkları üzerinde dururken önceki yazımda “din, dil, renk,
mezhep, tarikat, cemaat ve parti” farklarından söz etmiştim. Bu
yazıda ırk (renk ve dil buna dahildir) ve menfaat farkından söz
edeceğim.
İslam'dan önce ve sonra, bu güzel dine girmeyen veya girdiği halde
önceki kalıntılarını temizleyemeyen kişiler ve gruplar, hepsi bir
Allah'ın yarattığı ve insan olarak eşit kıldığı değerli ve saygıya
layık (mükerrem) varlığı, dili, rengi ve dolayısıyla ırkı farklı
diye derecelendirmeye tabi tutmuşlar, ellerinde hiçbir ilmî ve dînî
delil bulunmadığı halde birini diğerinden üstün bilmişlerdir. Bu
duygu ve düşünce ile yetinmemişler, kendilerini üstün sananlar
efendi olmuşlar, diğerlerini köle yerine koymuşlar, asırlar boyu o
insalara zulmetmişler, bütün varlıklarını sömürmüşlerdir.
İslam bütün insanların kan ve soy olarak aynı kaynaktan/kökten
geldiklerini, üstünlüğün ölçütünün ancak dindarlık ve ahlak
olabileceğini, dindar ve ahlaklı bir siyahînin, bir sıradan aile
mensubunun, nice beyazdan ve asillerden Allah katında üstün
olduğunu, müminlerin de bunu böyle bilmeleri gerektiğini açık ve
kesin bir dil ile ilan etmiştir. Emevîlerin İslam'dan saparak
ırkçılığa geri dönüşlerine kadar genel olarak bu ilana uyulmuş,
siyah renkli eski bir köle Peygamberimizin yakını ve müezzini
olmuş, bir başka azatlı kölenin çocuğu, büyük sahâbîlerin içinde
bulunduğu orduya kumandan tayin edilmiştir.
Günümüzde uyduruk ulus devletler ya ırk veya vatan bağına dayalı
birlikler oluşturmuşlar, kendi ırkından veya vatandaşı olmayan
insanlara eşit insan hakların tanımamışlar, üstüne üstlük zayıf,
geri, aşağı bildikleri ve buldukları uluslar ve toplulukları
iliklerine kadar sömürmüşler, ellerine İncil'i tutuşturmuşlar ve
ellerinde ne varsa alıp keselerine ve hazinelerine
aktarmışlardır.