Demokrasinin İslâmîsi olur, ama laikliğin İslam'a uyarlanması
mümkün değildir. Bunu yapmaya çalışanların hem laikliği hem de
İslam'ı bozarak yaptıklarını görüyorum ve bunun teoride ve pratikte
geçerliği olmayacağını düşünüyorum.
Yukarıda kurduğum cümle benim düşüncem ve inancımdır. Bir şahsın
düşünce ve inancını açıklaması başkadır, bunun topluma teklif ve
tahmil edilmesi (yüklenmesi) başkadır. Demokrasilerde birincisi
için imkan vardır, olmalıdır ve bundan kavga da çıkmaz,
çıkmamalıdır. Ama ikincisi böyle değildir; halkının da pek çoğu ile
birlikte seküler demokrasiyi benimsemiş olan bir ülkede gerçekleri
ve şartları kaale almadan ikide bir de “laikliği kaldırmaktan,
şeriat düzenine geçmekten” söz etmek, “Kur'an'a dayalı bir anayasa
metni hazırlayarak bunun kabulünü ilgili mercilerden talep etmek”
en yumuşak bir ifade ile söyleyeyim “akıl kârı değildir”. Biz bu
filmi daha önce de izledik, sonu hüsran oldu, kazanımların kaybı
oldu, bir daha toparlanabilmek için yılları vermek gerekti ve
gerekiyor.
Şeriat düzeni isteyenlerin bu düzeni uygulamaya kendilerinden
başlamaları gerekiyor. Önce Müslümanım diyenler gerçek manada ve
bütünüyle Müslüman olacaklar, olmak için ellerinden geleni
yapacaklar. İşleri, davranışları, işlemleri, hayatları –şartların
elverdiği kadar- tamamen İslâmî olacak. “İslâmî olanı” olmayandan
ayırmak için herkes müctehid kesilip hüküm vermeyecek, âlim ve âmil
insanlardan oluşan heyetler bulunacak ve bu heyetlerden çıkan
bilgiler, fetvalar, rehberlikler Müslümanların yoluna ışık tutacak.
Bir ülkede bu nitelikleri taşıyan Müslümanların sayısı yeterli
noktaya gelince sıra şeriat istemeyenleri, İslam'ı doğru anlatarak
ikna etmeye gelecek. Diyelim ki, yeterli sayıda insanı ikna etmek
mümkün olmadı “şiddete, baskıya, silaha sarılarak”, bunun
kaçınılmaz sonucu olacak iç savaş ve çatışma çıkararak amacı
gerçekleştirme yolunu seçmek de yol değildir. Bırakın bugünün
Türkiye'sini ve dünyasını, asırlarca öncesinde bile İslam alimleri
(fukaha), İslam'dan sapan yönetimi yola getirmek isyansız ve
silahsız olmuyorsa “iç savaş, kargaşa, düzenin bozulması, daha
büyük zararlara uğranılması” manasındaki “fitne”ye sebep olmamak
için sabredip beklemek gerektiğini söylemişlerdir.