Hadîs-i şerîfte buyuruldu
ki: ''Allahü teala buyurdu ki:
Belâ gönderdiğim kimseler sabredip insanlara şikâyet etmezse,
onlara imanla ölmeyi nasip ederim.''
Edep ve nezaket
medeniyeti -18-
Yüce Rabbimize karşı edep
ve saygı göstermek, yaratılan her kulun mühim vazifesidir. Bu da,
Onu kimseye şikâyet etmemekle başlar. Şikâyet eden, hiçbir yerde
sevilmez. Rabbimizin yarattığı işlerine karışmak ve müdahale etmek
için, hiç kimseye izin verilmemiştir. Kur’ân-ı
kerîmde, (O, dilediğini yapan ve
yaratandır) buyuruldu.
Rabbimizin bizlere ihsan ettiği
nimetlerine şükretmekle vazifeli olduğumuz gibi, Onun bizleri
imtihan etmek, denemek için yarattığı dert ve sıkıntılara da,
sabretmekle emrolunduk. Bunun için, Rabbimizin gerçek dostları her
zaman, (Kahrın da hoş, lütfun da
hoş!) diyebilmişlerdir. Allahü teâlânın emirlerini
yapmak veya bir günahtan kaçınmak, ancak sabırla ele geçer.
Peygamberimize, “İman nedir?” diye sual
edildiğinde: (Sabırdır) buyurdu.
Kur’ân-ı kerîmde yetmişten fazla yerde, sabrın fazileti ve
sabredenlerin sevaplarının hesapsız verileceği bildiriliyor. Allahü
teâlâ, (Sabredenlerin âhiretteki ecirleri, sevapları
sayısızdır) buyurmaktadır.
Sabrın fazileti, üstünlüğü o
kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ sabrı çok aziz eyledi ve herkese
sabır nimetini vermedi. Peygamberler ve evliyası ile
dostlarından çok az insan bu nimete
kavuşmuştur.
Hadîs-i şerîfte buyuruldu
ki:
(Allahü teala buyurdu ki:
Belâ gönderdiğim kimseler sabredip insanlara şikâyet etmezse,
onlara imanla ölmeyi nasip ederim.)
Evliyanın
büyüklerinden Şakik-i Belhi hazretleri
buyurdu ki: “Musîbete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya
kafa tutmuş olur! Ağlamak, sızlamak belâ ve musîbeti geri
çevirmez.”
Eshâb-ı kirâmdan, Peygamberimizin
süt halası Ümmü Süleym hazretleri şöyle anlatıyor:
Çocuğum hastaydı. Babası Ebû
Talha bir yere gitmişti. Oğlum öldü. Üzerini örttüm, babası
döndüğünde: “Nasıl hasta oldu?” diye sordu. “Bu geceden daha iyi
bir gece geçirmedi” dedim. Sonra yemek getirdim, yedi. Her
zamankinden daha çok süslendim. Sevinçli görünüyordum. Ona
“Komşumuza âriyet olarak, kullanmak üzere bir şey verdim. Bir zaman
sonra geri isteyince, sanki o malı temelli vermişim gibi
istemeyerek iade etti. Üstelik de ağladı. Ebû Talha hayretle dedi
ki: “Şaşılacak şey! Ne akılsız insanlar bunlar? Emânet verilen şeyi
geri isteyince, hiç iâde etmek zor gelir mi?” Hemen şöyle
cevap erdim: “Senin oğlun bize Allahü teâlânın bir hediyesi idi.
Yanımızda emânet olarak duruyordu. Bugün geri isteyip
aldı...” Ebû Talha, güzel sabır göstererek: “Hepimiz Allah’a
döneceğiz” dedi ve sabah olunca, bu durumu Resûlullah’a anlattı.
Efendimiz de buyurdu ki: (Dünkü geceniz mübarek olsun!
Büyük bir gece geçirdiniz. Cennete girdiğimde Ebû Talha’nın hanımı
Rumeysa’yı orada gördüm.)