Gençler dinsiz yetiştiriliyor.
Baba oğlunun dilini anlamaz hâle getiriliyordu. Köy Enstitülerinde
din ve ahlak yoksunu metodlarla öğretmen
yetiştiriliyordu.
Dinde tahrif
hareketleri -5-
17 Şubat
1970 tarihli "Bab-ı âlide
Sabah" gazetesinde yayınlanan bir Makalede,
Müslümanların yaşadığı kara günler şöyle
anlatılıyordu:
“…Asil Türk milletinin,
mukaddes dini olan İslâmiyetin, bu mübarek vatanda yasak edilmesi
için, (CHP) devrinde kararlaştırılmış olan meş’um
yıllar... O zaman mekteplerden din ve ahlak dersleri
kaldırılmıştı. Türk'ün hamaset dolu şanlı tarihi, tersine
çevrilmişti. Gazetelerde, mecmualarda İslâmiyetten bir kelime bile
olsa söz etmek yasak edilmişti. Ana babalarının, çocuklarını Kur’ân
kursuna göndermeleri büyük suç olmuştu. Çocuklara Kur’ân okutan
hocaların Nusaybin’de idam edildiklerini, kızlara Kur’ân okutan
ninelerin zindanlara atıldıklarını, Kur’ân-ı kerimlerin, ilmihal
kitaplarının toplatılarak polis karakollarında yakıldıklarını iyi
hatırlıyorum. İstanbul’da toplanan Kur’ân-ı kerim ve din
kitaplarını, eski sahaflar çarşısından bit pazarındaki kamyonlara
yükletilip, kese kâğıdı yapmak için, İzmit kâğıt fabrikasına
gönderilirken, okka ile, elli kuruşa satın aldığım üç
büyük (Kamus Lügatı)’nı
hâlâ kullanmaktayım...
Bir ramazan sabahı idi. Yolda
giderken, her cami kapısında polisler bekliyorlardı.
Soruşturdum (Allahü Ekber) demek yasak
edilmiş. Allah diyen imamları yakalayıp Çorum’a mahkemeye
götürüyorlarmış. Götürülenleri su içinde koğuşa tıkmışlar. Çoğu
dayanamayıp ölmüş, kalabilenlerin çoğu hasta.. Birkaçı daha
hayatta. Bayramları ziyaret eder, o kara günleri konuşuruz. Bugünkü
hürriyetimize nasıl şükredeceğimizi bilemiyoruz…
Hele 1949 yılında,
resmî dairelere, Bakanlıklardan
gelen, (Memurların, subayların, erleri talebeyi küçük
adları ile çağırmaları yasaktır. Soyadları
kullanılacaktır) emrini işitenlerin çoğu gibi ben de,
o gece ağlamaktan uyuyamadım. (Ya Rabbi! Dedelerinin
mukaddes dini yasak edildi. Türk'ün temiz ahlakı unutturuldu. Şimdi
Müslüman isimlerimiz de yasak ediliyor. Ahmet, Abdullah demek suç
olacak... Taş, kurt, çakal gibi isimler bunların yerini
alacak) diyerek her vatandaşın kalbi kan ağlıyordu.
Hele şakşakçı gazeteler, bir yandan milyonları
sömürüyorlar, buna karşılık, bir yandan da vatanın her
köşesine terör saçıyorlardı.
O ne karanlık günlerdi!..
Gençler dinsiz yetiştiriliyor. Türk tarihi unutturuluyor. Baba
oğlunun dilini anlamaz hâle getiriliyordu. Köy Enstitülerinde din
ve ahlak yoksunu metodlarla öğretmen yetiştiriliyordu. Sanki kızıl
komünist programları Türkiye’de tatbik edilmekte idi. Bu şaşkın
akıntıyı acı acı gördükçe, bunun sonu nereye varacak diye, yemekten
içmekten kesilmiştik. Alay edilmek, eziyet görmek korkusu ile kimse
camiye gidemez oldu. Koca Şehzade Camii'nde beş-altı ihtiyar ile
cuma namazı kıldığımızı hatırlıyorum. Her yıl çok sayıda mescid
kadro dışı bırakılarak kapatılıyor, yıkılmaya terk ediliyor, iyi
durumda olanları halkevi yapılıp, konserler veriliyordu. Güzelim
Sultanahmed ve Edirnekapı Camileri asker koğuşu, bir çokları da
depo yapılmıştı…”
Dinde tahrif
hareketleri -5-
17 Şubat
1970 tarihli "Bab-ı âlide
Sabah" gazetesinde yayınlanan bir Makalede,
Müslümanların yaşadığı kara günler şöyle
anlatılıyordu:
“…Asil Türk milletinin,
mukaddes dini olan İslâmiyetin, bu mübarek vatanda yasak edilmesi
için, (CHP) devrinde kararlaştırılmış olan meş’um
yıllar... O zaman mekteplerden din ve ahlak dersleri
kaldırılmıştı. Türk'ün hamaset dolu şanlı tarihi, tersine
çevrilmişti. Gazetelerde, mecmualarda İslâmiyetten bir kelime bile
olsa söz etmek yasak edilmişti. Ana babalarının, çocuklarını Kur’ân
kursuna göndermeleri büyük suç olmuştu. Çocuklara Kur’ân okutan
hocaların Nusaybin’de idam edildiklerini, kızlara Kur’ân okutan
ninelerin zindanlara atıldıklarını, Kur’ân-ı kerimlerin, ilmihal
kitaplarının toplatılarak polis karakollarında yakıldıklarını iyi
hatırlıyorum. İstanbul’da toplanan Kur’ân-ı kerim ve din
kitaplarını, eski sahaflar çarşısından bit pazarındaki kamyonlara
yükletilip, kese kâğıdı yapmak için, İzmit kâğıt fabrikasına
gönderilirken, okka ile, elli kuruşa satın aldığım üç
büyük (Kamus Lügatı)’nı
hâlâ kullanmaktayım...