Rabbimizin kullarına
ihsan ettiği akıl nimeti olmasaydı, insanlık şerefi yok olurdu.
Akıl sahiplerine ihsan edilen en büyük nimet ise, iman ile
şereflenmektir.
Edep ve nezaket
medeniyeti -16-
Yüce Rabbimize karşı
göstereceğimiz edep ve saygıdan biri de, Onun bize verdiği sayısız
nimetleri için kendisine hamd ve şükür
etmektir. Hamd, bütün nimetleri Allahü
teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve söylemek
demektir. Şükür ise, bütün nimetleri
İslâmiyete uygun olarak kullanmak
demektir. Nimet, dünyada ve âhirette faydası
olan şey demektir. Kavuştuğmuz her nimet
için, (Elhamdülillah hâzâ min fadl-i Rabbî)
diyerek, bunların hepsinin Rabbimizin ihsanından olduğunu düşünmeli
ve yine (Elhamdülillahi alâ külli hâl, sivel-küfri
ved-dalâl) diyerek, küfürden ve sapıklıktan başka her
hâlimize hamd etmelidir.
Rabbimizin kullarına ihsan ettiği
akıl nimeti olmasaydı, insanlık şerefi yok olurdu. Akıl sahiplerine
ihsan edilen en büyük nimet ise, iman ile şereflenmektir. İman
ve hidayet, bir nesep işi değil, bir nasip işidir. Rabbimizin bir
lütfudur. Seyyid Abdulhakim-i Arvasî hazretleri, her
sohbetinde “Allah, bir kuluna iman verdi, ona ne
vermedi ki? İman nasip etmediği kullarına verdiği diğer şeyler ise
ne ki?..” buyururlardı. Küfürle biten bir hayatın
sonu, ebedî olarak cehennemde kalmaktır. Sonu iman ile biten bir
hayat ise, insanı sonsuz olarak Cennette kalmak nimetine
kavuşturur.
Rabbimizin ihsan ettiği
iman nimetine (Elhamdülillahi alâ dîn-il-İslâm ve
alâ tevfîk-ıl-îmân ve alâ hidâyet-ir-Rahmân) diyerek
daima hamd etmelidir. Bunun manası, “İslâm dini üzere
bulunduğumuzdan ve iman etmekte muvaffak olduğumuzdan ve Rahmânın
ihsan ettiği hidâyet üzere bulunduğumuzdan dolayı Allahımıza hamd
olsun” demektir.
İman nimetinin şükrü için iki
şeyi muhakkak yapmalıdır. Birisi, bu nimete başkalarının da
kavuşmasına vesile olmalı ve bunun için gayret
göstermelidir. İslâmiyeti doğru öğreten kitapları bulup herkese
ulaştırmaya çalışmalıdır. Diğeri de, Müslüman kardeşlerini çok
sevmelidir. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse,
kendisi için istediği bir şeyi, din kardeşi için de istemedikçe tam
ve olgun bir iman sahibi olamaz.)
Günlük hayatımızda ihtiyacımız
olan hava, su, ışık ve diğer gıda maddelerini bulabilmek bir
nimettir. Bunları yiyip içebilmek, yer ve içerken her birinden
ayrıca lezzet almak da ayrı bir nimettir. Yedikten ve içtikten
sonra zararlı olanlarını dışarı çıkarabilmek ise yine ayrı bir
nimettir. Bunun için yemekten sonra dua ederek, yediğimiz ve
içtiğimiz nimetler için Rabbimize hamd
etmelidir: (Elhamdülillahillezî eşbe’anâ ve ervânâ min
gayri havlin minnâ ve la kuvveh.) Mânası, “Bizim
gücümüz-kuvvetimiz olmadan, bizi nimetleri ile doyuran ve
susuzluğumuzu gideren Allahü teâlâya hamd olsun!”
demektir.