Hint-Türk
imparatorluğunun büyük hükümdarlarından Ekber Şah, bütün eyalet
valilerinin önünde "Din-i İlahi" diye bir şey kurduğunu
resmen ilan etti.
İslamın vartalı
dönemleri-6-
Hicretten bin yıl geçtikten
sonra, İslam coğrafyasının Moğol istilası ile yıkılıp yakıldığı,
binlerce âlimin kılıçtan geçirildiği ve yazılan on binlerce kitabın
yok edildiği karanlık bir devir başlamıştı. Türkistan’da Semerkant,
Buhara ve daha sonra Bağdat civarı ve hatta Anadolu toprakları da
bundan nasibini almıştı. Hindukuş Dağlarının berisindeki bütün
İslam ülkeleri tarihte eşine rastlanmadık biçimde yıkıma
uğratmıştı. Bu istilâdan kurtulabilen birkaç şanslı ülkeden birisi
de Hindistan'dı. Fakat Allah tarafından bağışlanan bu huzur ve
asayiş, insanları azdırdı. Yönetici sınıfı ile zenginler zevk ve
sefahate düştü, haram yollardan para kazanma ve harama harcama
normal hâle geldi, zulüm ve zorbalık hâkim oldu, Allah'tan gaflet
ve dinden uzaklaşma tırmandı. Bütün bu yanlışlıklar, Hint-Türk
imparatorluğunun büyük hükümdarlarından biri
olan Ekber Şah (öl. 1014/1605) zamanında
zirveye ulaştı. Ekber Şah, ülke topraklarını adım adım
genişleterek, Hindistan'ı tek bir merkezi idare altında toplamayı
başaran ilk hükümdardır. O, savaşçı ve ıslahatçı bir hükümdardı.
Vergi konulması ve tahsili, idari teşkilat ve ordu sistemi gibi
konularda çok önemli yenilikler getirmiştir.
Bütün bunların yanında Ekber
Şah'ın gerçekleştirdiği olumsuz icraatları da olmuştu. Bunların en
büyüğü ve en kötüsü yeni bir din kurmaya kalkışması idi. Zamanında,
Peygamber Efendimizin miracı ve diğer mucizeleri tartışılıyor,
mübarek şahsiyetine, hanımlarına, savaş ve akınlarına tenkitler
yöneltiliyor,
O'nun Ahmed ve Muhammed gibi
güzel isimleri ile öteki Müslüman isimleri başka isimlerle
değiştiriliyordu. Namaz, oruç, hac ve diğer ibadetlerle alay
edilmeye başlanmıştı. Zaten Peygamber Efendimiz, bu bozulmanın
başlayacağı kesime işaret eden hadis-i
şeriflerinde “İnsanlar arasında iki grup vardır ki,
onlar düzgün olurlarsa, halk da düzgün olur, onlar bozulurlarsa
halk da bozulur: Âlimler ve yöneticiler” buyurmuştu
ve ne yazık ki, âlimlerden başlayan bozulma yöneticilere doğru yol
bulmaktaydı.
Ekber Şah, 12 Rebiülevvel 987 (9
Mayıs 1579)'te düzenlenen bir mevlid merasimi münasebetiyle
Fetihpur Sikri Ulu Camii'nde minbere çıkarak, Feyzi en-Nagori
tarafından kaleme alınan ve kendisini ilahi mertebeye yücelten
manzum bir hutbe okudu. Bu olaydan sonra Şeyh Mübarek en-Nagori,
Ekber Şah'ı "sultanü'l-İslâm, emirü'l-mü'minin, zıllullahi
ale'l-âlemin" olarak tanıtan ve onu dini ve dünyevi meselelerde
tartışılmaz otorite olarak kabul eden bir belge düzenledi, ileri
gelen yanlış yollara sapan âlimler de bu belgeyi
imzaladılar (Eylül 1579).