İngiliz siyasetinin temeli, İslâmiyeti yok etmektir. Bu
siyasetin sebebi, İslâmiyetten korkmalarıdır...
İslâm düşmanları, İslâmiyeti yok etmek için, Ehl-i sünnet
kitaplarına saldırıyorlar. Kur’ân-ı kerîmde, Mâide sûresinde,
altıncı cüz’ün son sahîfesinde, (İslâmın en büyük düşmanı,
Yahûdilerle müşriklerdir) buyuruluyor. Müşrik, puta, heykele
tapan kâfirlerdir. Hıristiyanların çoğunun müşrik oldukları
meydandadır. Yemenli Abdüllah bin Sebe ismindeki Yahûdi,
Ehl-i sünneti yok etmek için (Şîi) fırkasını kurdu. İslâm
düşmanı İngilizler, bütün imparatorluk kuvvetleri ile,
Hindistan'dan, Afrika'dan topladıkları altınlar ile, kanlı
muhârebeler ile ve (Vehhâbîlik) ismini verdikleri,
yalanlarla dolu kitapları ile Ehl-i sünnete saldırmaktadırlar.
Dünyanın her yerinde, ebedî saâdete kavuşmak isteyenlerin, Şîi ve
Vehhâbî kitaplarına aldanmayıp, Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitaplarına sarılmalarını tavsiye ederiz. [Namaz
Kitabı sh.35]
İslam’ın en büyük düşmanının İngilizler olduğunu, şimdi bütün
dünyadaki Müslümanlara saldıran Vehhabîliği, İngilizlerin kurduğunu
ve onları beslemekte olduğunu en iyi bilenlerden biri
de, 1943 senesinde vefat eden Seyyid
Abdülhakim Arvasî hazretleridir. O, sohbetlerinde
sevdiklerine hep şöyle diyordu:
“İslam’ın en büyük düşmanı İngilizlerdir. İslâmiyeti bir ağaca
benzetirsek, başka kâfirler, fırsat bulunca, bu ağacı dibinden
keser. Müslümanlar da, bunlara düşman olur. Fakat, bu ağaç bir gün
filiz verebilir... İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder.
Besler. Müslümanlar da, onu sever. Fakat, gece kimse anlamadan
köküne zehir sıkar. Ağaç öyle kurur ki, bir daha süremez. 'Vah vah
çok üzüldüm' diyerek Müslümanları aldatır... İngilizin, İslama
böyle zehir salması demek, para, mevki ve kadın gibi, nefsanî
arzular karşılığında satın aldığı yerli münafıkların, soysuzların
elleri ile İslam âlimlerini, İslam kitaplarını, bilgilerini
ortadan kaldırmasıdır...”
İstanbul’da 1910 yılında basılan Türkçe (Âlem-i
islâm) kitabının ikinci cildinde Abdürreşîd
İbrahim Efendi, (İngilizlerin İslâm
düşmanlığı) yazısının bir yerinde diyor ki: