Cenab-ı Hak bir hadîs-i kudsîde
buyurdu ki: ''Ben gizli bir hazine idim, bilinmek
istedim ve kâinatı yarattım.''
Edep ve nezaket
medeniyeti -5-
Rabbimize karşı edebin başı, O'nu
hakkıyla tanıyıp iman etmek, sonra emir ve yasaklarına tam riâyet
ederek, asla O’na isyan etmemektir. Zâtına, hürmet ve saygıda kusur
göstermemektir. Gerçek kulluk böyle
olmalıdır. Cenab-ı Hak bir hadîs-i
kudsîsinde, (Ben gizli bir hazine idim, bilinmek
istedim ve kâinatı yarattım) ve Zâriyât
sûresi 56. âyet-i kerîmesinde, (Ben, cinleri ve
insanları yalnız beni tanıyıp kulluk etsinler diye
yarattım) buyurmaktadır. Allahü teâlânın marifetini
elde etmek, yani O’nu hakkıyla tanımak ise zâtı, sıfatları,
isimleri ve fiilleri hakkında tam ve doğru bilgi sahibi olmakla
mümkündür. Zâtını tanımak, anlaşılmayacağını anlamaktır.
Çünkü Cenab-ı Hak, zâtı hakkında kullarına bilgi
vermedi. Resulullah efendimiz “Allahü tealanın
nimetlerini düşününüz! Zatı hakkında
düşünmeyiniz!” buyuruyor. Zâtî ve subûtî
sıfatlarını bilmek, O’na iman etmenin şartlarındandır. Kur’ân-ı
kerîmde bildirdiği “Esmâ-ı
hüsnâ” denilen isimleriyle O’nu çağırmak ve dua
etmekle emrolunduk. Yaratmak, öldürmek ve diriltmek, rızık vermek
gibi fiillerin sadece O’na mahsus olduğunu bilmek
lâzımdır.
Allahü teâlânın marifetini elde
etmek, yani O'nu hakkıyla tanımak, iki yolla
mümkündür: Birincisi, ilim yoluyla hâsıl
olur. Bunu, âlimler tarif ederler. Kitaplardan okuyarak öğrenilir.
Fakat bu bilgi, zamanla unutulabilir. Çünkü nefis daima
isyandadır, gaflettedir, şeytan vesvese verir. Bu yüzden de sadece
ilim yoluyla marifet sahibi olanlar için, imansız ölmek tehlikesi
her zaman vardır. İkinci çeşit marifet
ise, hâl yoluyla kalpte hâsıl olur ve evliyanın feyz ve bereketiyle
kalbe yerleşen sevgi ile meydana gelir.
Buna (iman-ı hakîki) denir. Hâl yoluyla
marifet sahibi olanlar için imansız ölmek tehlikesi yoktur. Nitekim
bir insana baklavanın ne olduğu iyice anlatılsa, onu öğrenir, fakat
gün gelir unutabilir. Ama baklavayı yerse, onun tadını artık
unutmaz. Nefsine ve şeytana aldanmaz, “Ben bunun tadını biliyorum”
der ve imanla ölür. Öyle kimse vardır ki, ilim yoluyla da, hâl
yoluyla da marifet alamaz. Safrası bozuk kimse gibidir, baklavanın
tadını alamaz, hattâ baklava ona acı gelir. İşte bu, büyük bir
bedbahtlıktır...
Hem ilim, hem de marifet yoluyla
Cenab-ı Hakk'ı bizlere tanıtan İmam-ı Rabbânî, İmam-ı Gazâlî
hazretleri gibi İslâm büyüklerini tanımış ve sevmiş
olmak, Allahü teâlânın, dünyada bir kuluna vereceği en büyük
nimettir. Ama bu nimetin elden gitmemesi için, o büyükleri
incitmemeli/üzmemelidir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
hazretleri, “Büyüklerin nazarından düşmek, yedi kat
gökten, yere düşmekten
beterdir” buyuruyor...