Edep ve nezaket; dosta ve
düşmana karşı, tatlı dil ve
güler yüz göstermektir. Kimsenin gönlünü incitmemek,
kendine karşı yapılan kusurları affetmek ve
bağışlamaktır.
Edep ve nezaket
medeniyeti -2-
İslâmiyet, baştan başa edep
dinidir. Edebi olmayan kimse, Allahü teâlânın sevgilisi olamaz.
Edep; hürmet, saygı ve terbiye demektir. Herkese karşı nazik ve
kibar olmaktır. Her işinde dinimizin emir ve yasaklarına
uymak ve buradaki haddi, sınırı aşmamaktır.
Edep ve nezaket; dosta ve düşmana
karşı, tatlı dil ve güler yüz göstermektir. Kimsenin gönlünü
incitmemek, kendine karşı yapılan kusurları affetmek ve
bağışlamaktır. Yaratılanın kusurlarını, Yaradan'dan ötürü hoş
görmektir. Nefsi için, kimseden öç ve intikam almamaktır. İşte
buna, “edep ve nezaket medeniyeti” denir.
Asıl medeniyet de bu demektir. Eski kültürümüzde medeniyeti
tarif ederken, “tâmir-i bilâd ve terfî’-i
ıbâd” denilmiştir. Bunun anlamı, beldeleri tâmir
etmek ve insanları ahlâken yüceltmektir...
Edep ve nezaketin zirvesine
yükselmek, ancak İslâmın emir ve yasaklarına uymak ile mümkündür.
Sevgili Peygamberimizin şanlı ve şerefli dostları ile onların
yolundan ayrılmayan ecdâdımız Osmanlılar, bunun en güzel
örneklerini dünyaya göstermişlerdi.
Müslüman olmadan önce, toplumun
ayıplanmasından utanarak, kendi kız çocuğunu diri
diri elleriyle toprağa gömen Hazret-i Ömer;
“Biz, zelil ve alçak
bir kavim idik, İslâmiyet ile izzet ve şerefe
kavuştuk” ve “Dicle’de kapsa bir kurt
koyunu/Adl-i ilâhi gelir Ömer’den sorar
onu!” diyerek, en medenî ve adil bir insan olmak
şerefine, Âlemlerin Efendisi Muhammed
aleyhisselâmın gösterdiği nurlu yola sarılmakla kavuşmuştu.
Yüce Rabbimiz tarafından, bütün insanlığın başöğretmeni olarak
görevlendirilen Muhammed aleyhisselâmın her hareketi, onlara en
güzel örnek olmuş, insanlık tarihi böyle bir şerefe, ancak O’nun
sayesinde kavuşmuştu. Zira Sevgili
Peygamberimiz;
(Ben, güzel ahlâkı
tamamlamak üzere
gönderildim) buyurmuştu.
İnsanlar, ahlâken yükselmiş
değilse, şehirler ne kadar mâmur ve bakımlı olursa olsun,
oradaki insanlara medenî denemez. Gerçek medeniyet, Resûlullah
Efendimiz ve Eshab-ı kirâm sayesinde “Medine-i
münevvere” ismini alan nurlu şehirden bütün
cihana yayılmıştır.
Eshâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik
“radıyallâhu anh” anlatıyor:
“Hazret-i Peygambere
(sallallâhü aleyhi ve sellem) on sene hizmet ettim. Yapmadığım
bir şeyden ötürü ‘Niçin yapmadın?’, yaptığım bir işten dolayı da
‘Neden böyle yaptın?’ dediğini hiç hatırlamıyorum. Beni hiç
azarlamadı.” İşte bu, Resûl aleyhisselâmın bir
nezaketi idi...