Bazı câhil
din adamları, devlet işlerine karışmış, asıl vazîfeleri olan
öğrenmek ve öğretmek saâdetini ihmâl ederek, kendilerine de,
Müslümanlara da faydalı olamamışlardır.
Dinde tahrif
hareketleri -13-
1909 yılında Sultan
Abdulhamid Han'ın halifelikten azli ile başlayan İttihad ve
Terakki dönemi, koca Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlamış,10
yıllık kısa bir zaman diliminde koca imparatorluk tarihe karışmış
ve 600 seneden beri devam eden İslam hizmetlerini yürüten bütün
müesseseler yıkılan devletin çatısı altında yok olup
gitmişti.
Tarih boyunca Ehl-i sünnet
âlimleri, siyasete karışmamış, hükûmette vazife almamış, yazıları
ile sözleri ile hükûmet adamlarına nasihat vermişler, onlara
hak ve adâlet yolunu göstermişlerdir. Bazı câhil din adamları,
Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılarak, devlet işlerine
karışmış, asıl vazîfeleri olan öğrenmek ve öğretmek saâdetini ihmâl
ederek, kendilerine de, Müslümanlara da faydalı
olamamışlardır.
Son Osmânlı
Şeyhulislâmlarından Mustafâ Sabri Efendi, İtilâf Fırkası'nda
[partisinde] çalıştı. Tekke şeyhi olan Hüsameddîn Peçeli,
tefsîrinde, bilhâssa (Tebbet) sûresinin İttihâdcıları
medh ettiğini yazmaktadır. Şeyhulislâm Mûsâ
Kâzım ve Ürgüblü Mustafâ Hayrî Efendiler, hem İttihâdcı,
hem de mason idi. Erzincanlı Şemseddîn Günaltay, din târîhi
müderrisi iken Halk Fırkası'na girip mebûs ve başvekil oldu. Eyyûb
Sultân'da düğmecilerde Ümmî-Sinân Tekkesi'nde şeyh iken,
siyasete atılan Yahyâ Gâlib, Kırşehr mebûsu oldu.
Akhisarlı Mustafâ Fevzi, Şer’iyye Vekîli iken Halk Fırkası'na
girip, mebûs ve Meclis'te kanûn encümeni reîsi oldu. Tasavvuf
ehlinden Gümüşhâneli Ziyâüddîn efendinin dergâhının
mensûbu Fehmi Efendi, İstanbul Müftüsü iken, halk fırkasına
dâhil oldu.
Sultân Abdülhamîd Hân
zamanında âyân [senato] reîsi olan Seyyid Abdülkâdir Efendi ve son
Osmânlı Şeyhulislâmı olan Mustafâ Sabri Efendi, Ehl-i sünnet
âlimi idiler. İngilizlere satılmış olan devlet adamları ile ve
İslâmiyeti içeriden yıkan din adamları ile yani zındıklarla
mücadele ettiler.
İttihatçılar zamanında
çıkarılan (Kavm-i Cedîd) adındaki kitapta, îmânı ve
ameli olan hakîki Müslümanlara (Kavm-i Atîk) yani
eski kafalılar, gericiler diyor. Bunlarla alay
ediyordu.
Fitnelerin yayıldığı, fesatların
çoğaldığı zamanlar, tevbe ve istiğfâr zamanıdır. Böyle zamanlarda
kenara çekilmeli, fitnelere karışmamalıdır. Her gün fitneler
çoğalıyor. Gün geçtikçe de yayılıyor. Peygamberimiz “aleyhisselâm”
buyurdu ki:
(Kıyâmet yaklaştıkça,
fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması gibi olur.
Sabâh evinden mümin olarak çıkan çok kimse akşam kâfir olarak
döner. Akşam mümin iken, gece safâlarında îmânları gider. Böyle
zamanlarda, evinde kapanmak fitneye karışmaktan hayırlıdır. Kenarda
kalan, ileri atılandan hayırlıdır. O gün oklarınızı kırınız!
Silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakınız! Herkesi tatlı dil ile,
güler yüzle karşılayınız! Evinizden
çıkmayınız!)
Müslümanlar bu
nasihatlere uymalı, Mevdûdî ve Seyyid Kutup gibi
mezhepsizlerin, sapıkların, din câhillerinin isyâna teşvîk eden,
fitneyi körükleyen zararlı, uydurma tefsirlerine, kitaplarına
aldanmamalıdır. Peygamber efendimiz, (Fitne çıkarana
Allah lânet etsin!) buyurdu.
Müslümanlar devlete karşı isyan
etmez. Fitneye, isyana karışmaz. Kanûnlara karşı
gelmez. Cihâd; devletin, ordunun,
düşmanlarla, kâfirlerle, sapıklarla harp etmesi demektir. Müslüman
devlet olsun, kâfir devlet olsun, âdil olsun, zâlim olsun, kendi
devletine isyan etmeye, vatandaş kanı dökmeye, birbirine saldırmaya
cihâd denmez. Fitne, fesat çıkarmak denir.
Dinde tahrif
hareketleri -13-
1909 yılında Sultan
Abdulhamid Han'ın halifelikten azli ile başlayan İttihad ve
Terakki dönemi, koca Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlamış,10
yıllık kısa bir zaman diliminde koca imparatorluk tarihe karışmış
ve 600 seneden beri devam eden İslam hizmetlerini yürüten bütün
müesseseler yıkılan devletin çatısı altında yok olup
gitmişti.
Tarih boyunca Ehl-i sünnet
âlimleri, siyasete karışmamış, hükûmette vazife almamış, yazıları
ile sözleri ile hükûmet adamlarına nasihat vermişler, onlara
hak ve adâlet yolunu göstermişlerdir. Bazı câhil din adamları,
Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılarak, devlet işlerine
karışmış, asıl vazîfeleri olan öğrenmek ve öğretmek saâdetini ihmâl
ederek, kendilerine de, Müslümanlara da faydalı
olamamışlardır.