Hep söylerim, spor salonları ve stadyumlar bizim ülkenin "sosyolojik okuma alanlarıdır", laboratuvarıdır. Oralarda anlarsınız memleketin ahvalini.
Laboratuvar dedim de, tabii ki malzeme ve yer seçimi de önemli.
Tanık olacaklarınız, hangi
spor dalını nerede izleyeceğinize de bağlıdır. Misal, milli maçlar
duygu doludur. Hele bir de
ülke siyasi tansiyonu şöyle ya da böyle gerilmişse, turnusol kağıdı
gibi faş eder orada, insanlar
biriktirdiklerini.
Eskiden maçlardaki sessizlik gerektiren her türlü seremonide,
biraz mizah yüklü akortsuz
sesler çıkardı. Örneğin, saygı duruşunu yırtan bir ses tuttuğu
alakasız bir takımın adını
haykırır, hafiften gülüşmeler gelirdi. İnsanlar utanırdı başkaca
reaksiyon vermeye.
1990 sonrasında, artan terör ve gelen şehitler nedeniyle
stadyumlarda milli marşlar
okunmaya başlandı. Terörü yeren sloganlar eşliğinde seslendirilen
milli marş sonrasındaki
tezahüratlar, son yıllarda tekbir ve benzerleriyle zenginleşti.
Sonuçta, özellikle stadyumlardaki oyunun gidişiyle ilişkisi
olmayan “dışa vurumlar!” yıllar
içinde kanıksandı. Stada izleyici olarak giren de terlerdi! Oyunun
kurallarından olan kötü
tezahüratları ayıplamak yoktu.