İngiltere’de Doktora’ya başladığımda enerji konusu, çalışılabilecek alternatif konular arasında önümde duruyordu. O günkü şartlarda enerji konusu, genellikle mühendislerin çalışma alanı olduğu için bu konuda birlikte çalışabileceğim hoca bulmakta zorlanmıştım. Bu yüzden enerji konusundan vazgeçerek, başka bir alanda çalışmak zorunda kaldım.
Ama enerji konusunda çalışmalar yapmak hep aklımdaydı. Türkiye’ye doktora sonrası döndüğümde, doktora döneminde çalışamadığım enerji konusunu çalışmaya başladım. Açıkça söylemek gerekirse, enerji ekonomisinde sınırlı sayıda akademik çalışmanın olması ve bu alanın boş olması, enerji konusunda birçok çalışma yapmama vesile oldu.
Daha sonra, SETA vakfında yaptığımız çalışmalarla, Türkiye’nin son yıllarda enerji merkezi olma konusunda attığı adımlar, Türkiye’de gerçekleşen büyük doğal gaz projeleri ve enerji sektörünün sürekli gündemde olması yaptığımız enerji çalışmalarıyla örtüştü.
Son yıllarda Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın ülke kaynaklarının ortaya çıkarılması, enerjide dışarıya bağımlılığın azaltılması, doğal gaz projeleri, nükleer santral projeleri, yenilenebilir enerji ve fosil kaynakların keşfi gibi alanlarda öne çıkması bakanlığın önemini günden güne daha da arttırdı.
Her yıl ortalama 54 milyar dolar enerji faturası ödeyen Türkiye’nin, büyümesi ve kişi başı gelirini orta gelir ülkeler grubundan, yüksek gelirli ülkeler seviyesine yükseltmesi için daha çok enerjiye ihtiyaç duyması, enerji alanına daha çok odaklanmayı gerektiriyor.
Açıkçası Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ve gelişen enerji piyasaları arasında yer alıyor. Dolayısıyla enerjinin bu kadar merkezde olması ve farklı kesimlerin bu alanda yer alması birçok açıdan çok anlamlı.