Şaka gibi, garip, acayip bir durum! Serseri mayın misali, olmadık yere çarptılar. “Basın özgürlüğü savaşçıları” milletin gözünün önünde gazeteci dövdüler. Sabah Gazetesi’nin genç bayan muhabiri Dilek Yaman’ı tartakladıktan sonra da hep birlikte slogan attılar:
-Faşiste direneceğiz…
“Faşist” dedikleri kim? Cumhurbaşkanı Erdoğan! Seçim sonucu yüzde
52 oy alıp, o makama oturmuş bir isim.
Faşizme karşı omuz omuza verip, “direneceğiz” diye bağıranlar ise,
“darbe ihtimali var” haberi yapıp, askerden tokat yiyenlerin
etrafında kümelenenler. Kadın dövüp, bağırıp çağıran, “ajanlıkla”
suçlanan bir ismin çevresinde toplanan küçük bir güruh!
Dedim ya, şaka gibi. Mizah olsa gerek bu. Hem de kara bir
mizah.
* * *
Daha önce de yazmıştım. Can Dündar’ın mahkemeye çıkmadan önce “25
Mart’ta yargılanmayacağız, yargılayacağız” dediğini hatırlatarak,
“Böyle gazeteci mi olur” diye sormuştum.
Haklı çıktım. Kendisi gibi düşünmeyip, soru soran gazetecilere
“tetikçi” diye saldırdı. Onları hedef gösterdi. Bir bayan
gazetecinin tartaklanması ile sonuçlanan olayların fitilini
ateşledi.
Daha önce “Medya ve düşünce özgürlüğü Adliye Binası’na sığmayacak”
demişti. Aynen öyle oldu. Vandallık her tarafı sarınca, medya ve
düşünce özgürlüğü kapıdan içeri bile giremedi.
Adliye içindeki taşkınlıklara ve atılan sloganlara bakınca,
bunların “basın özgürlüğünden” anladıklarının da halkın oyları ile
seçilen Erdoğan düşmanlığı olduğu ortaya çıktı. Sandık sonuçlarına
gösterilen tepkiye bakıp, buna “halk düşmanlığı” da
diyebiliriz.