Erken seçim kararının ilanından sonra herkesi bir heyecan sardı.
Heyecanlanmak kimi zaman insanı yorgun düşürüyor. Sokakta,
kafelerde, lokantalarda herkes seçimleri konuşuyor. Altı
cumhurbaşkanı adayı, ittifaklar, ittifaklara dahil olmayan
partiler…
Herkes kendince bir tahmin yürütüyor seçim sonuçlarına ilişkin.
Haksız da değiller çünkü 1950’lerden bu yana hiçbir seçim bu kadar
belirleyici olmamıştı.
Demokrasi adına bir var olma-yok olma oylaması bu.
Ya aklımızı başımıza toplayıp doğru kişiye, doğru partiye/partilere
oy vereceğiz ya da gittikçe kuşa dönen demokrasimiz tümden
hayatımızdan çıkacak, karanlığa gömüleceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi-Milliyetçi Hareket Partisi-Büyük Birlik
Partisi’nden oluşan “tek adam” ittifakı bir kâbus gibi karşımızda
duruyor. Bu üç partinin de sözcüleri yalanlarla, hezeyanlarla,
tezviratla muhalif cumhurbaşkanı adaylarına ve partilere
saldırıyorlar.
*** Gittikçe neredeyse tümüyle
iktidarın emrine giren görsel ve yazılı medya sürekli iktidarın
lehine yalan haber yayıyor. Objektif denilebilecek birkaç
televizyon kanalı ile güvenilebilir birkaç gazete kaldı.
Bu, sokaktaki insanı yoruyor. İnsanlar, kime, neye inanacaklarını
bilemiyorlar. “Cumhur İttifakı” liderleri kentten kente koşup
düzenlenen mitinglerde konuşuyorlar. Ne kadar ipe sapa gelmez, ne
kadar yalan yanlış şeyler de konuşsalar onları dinleyen belli
kitleleri var. Fakat bu insanların tümü seçimlerde o liderlere oy
verirler mi, sanmıyorum.
Bu arada “Cumhur İttifakı”nın liderlerinde de yorgunluk belirtileri
gözlemleniyor. Bu belirtiler özellikle dillerine yansıyor.
Dillerinin şirazesi kayıyor. Üç gün önce bir yerde söylediklerini
üç gün sonra ba...