Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Dr. Mehmet Görmez 81
ilin müftüsünü Ankara’ya çağırarak bir “olağanüstü
istişare” toplantısı düzenlemiş. Yaptığı konuşmada şöyle
diyor: “Cuntacı kalkışmaya adını veren yapının uzun
yıllar boyu inançlı, samimi insanların saf dini
duygularını istismar ederek zaman içerisinde dini motifli
bir ihanet şebekesine dönüştüğü ve devleti ele
geçirme hayalleri kurarak, hile, aldatma, ayartma,
beyin yıkama, usulsüzlük yapma ve şantaj gibi türlü
yollarla sivil ve asker bürokrasiyi ele geçirmeye
çalıştığı anlaşılmaktadır.”
Ne diyelim? Bravo!
Yalnız anlayamadığımız bir nokta var; bu arada Fethullahçı
oldukları gerekçesiyle 3 il müftüsü, 1 daire başkanı, 1 Başkanlık
müşaviri, 1 Başkanlık müftüsü, 5 il müftü yardımcısı, 31 ilçe
müftüsü, 2 Diyanet İşleri uzmanı, 1 din hizmetleri ataşesi, 7
eğitim görevlisi, 65 vaiz, 5 uzman vaiz, 1 avukat, 7 cezaevi vaizi,
1 eğitim uzmanı, 187 imamhatip, 95 Kur’an kursu öğreticisi, 5
memur, 11 murakıp, 40 müezzin kayyım, 1 öğretmen, 2 sayman, 1 şef,
9 şube müdürü, 2 uzman, 1 uzman imamhatip, 7 VHKİ olmak üzere
toplamda 492 personel açığa alınıyor.
Böyle bir liste üç günde hazırlanamayacağına göre demek ki bunların
ne fırıldaklar çevirdiği uzun zamandır biliniyordu. Öyleyse
bunların Diyanet İşleri’nden temizlenmeleri için TBMM’nin
bombalanması, polis, asker onca insanımızın ölmesi,
yurttaşlarımızın tank paletleri altında ezilmesi mi
gerekiyordu?
Bu sorum aynı zamanda da yaklaşık 59 bin personelini görevden
uzaklaştıran tüm kamu kurum ve kuruluşlarınadır. Madem ellerinde on
binlerce kişilik listeler vardı, niçin bu kanlı darbe girişimine
kadar beklendi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne gelince… Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı’nın “Ana Gülen Yapılanması” iddianamesinden
aktarıyorum: “İlk zamanlarda az olan bu sayı yıllar
geçtikçe artmış, 1984 yılından sonra bu faaliyetler yoğunluk
kazanmıştır. O dönemde TSK içerisine yerleştirilen bu
öğrencilerin birçoğu şu anda kurmay albay veya
general rütbesindedir.