25 Temmuz 1950 tarihli gazeteler, Cumhurbaşkanı Celal Bayar
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun Türkiye’nin Kore
Savaşı’na 4 bin 500 kişilik bir birlik göndererek katılma kararı
aldığını duyurdular. Başbakan Adnan Menderes’e göre “Kore’ye
yardım, dünya barışına yapılan bir hizmetti.” Türkiye, barışa
hizmet için ABD’nin yanında savaşa giriyordu.
Bu tür haberler Gülizar’ı umutlandırıyordu. Sabahları kapının önünü
süpürürken gelip geçenlere, “Yeni haberler var mı” diye soruyor,
meraklı gözlerle yanıt bekliyordu. Komşular, Gülizar’ın sorularına
alışmışlardı. İçlerinden artık gizli bir öfke duymaya başladıkları
o “meçhul siyah adamın” hiçbir zaman gelmeyeceğini bile bile, kız
kırılmasın diye ona küçük yalanlar uyduruyorlardı. İlkokul üçten
ayrılma Gülizar kendi çapında bir Amerika uzmanı olmuştu. Amerika
üzerine yalan doğru, ne duyuyorsa hepsini aklında tutuyordu.
İnanılmaz bir belleği vardı. Yalnızca duyduklarıyla,
kesekâğıtçılara verilmek üzere kapıya konmuş eski gazetelerde
okuduklarıyla yetinmiyor, arada bir de her konuda “engin bilgi
sahibi” olduğuna inandığı komşuları bakkal Avram Efendi’nin
dükkânına gidip onun anlattıklarını dinliyordu.
*** Gülizar, Kore Savaşı’nın
patladığını da Avram Efendi’den duymuştu. Sıcak bir haziran
günüydü. Arapsabunu almak için bakkala gittiğinde adam bir gazete
uzatmış, “Bak” demişti, “seninkiler de giriyorlar savaşa!..”
Gülizar, artık yürümeye başlayan oğlunun, yüzünü bir daha görmediği
babasına, “Benimki” derdi. Önce ne düşüneceğini bilememişti. Onun
için savaş, akşamları karartılan pencereler, arada bir duyulan acı
siren sesleriydi. Bir de ekmek, şeker, kömür karneleri. 1940’lı
yılların tüm İstanbulluları gibi Gülizar da II. Dünya Savaşı’nı
böyle yaşamıştı.
Radyoları yoktu. Haftada bir temizliğe gittiği evlerin beyleri
akşamüstleri iş dönüşünde radyolarının başına geçer, “Ajans
Haberleri” dinlerlerdi. Sonra u...