Stratejik ortak tabirini Washington ile Ankara'nın güçlü ikili
ilişkilerini tarif etmek için kullanırdık. Kullanırdık diyorum,
zira 2013 sonrasında yaşanan krizlerle giderek bu tabirin içi
boşaldı. Bugünlerde bırakalım "stratejik" olmasını, "ittifak"
kelimesinin anlamını ziyadesiyle sorgular olduk. Bu sefer
"stratejik ortaklık kurma" cümlesini kuran Fransız cumhurbaşkanı
Macron... Rusya ve Türkiye için kullanıyor bu tabiri. Avrupa'nın
güvenliği için artık ABD'ye yaslanamayacağını söyleyen Macron,
"Rusya dahil tüm Avrupalı ortaklarıyla" güvenlik konusunda
"kapsamlı bir gözden geçirme" isteğine işaret etti. Hatta AB'nin
reformu çerçevesinde "yeni inisiyatifler" alınmasından ve "yeni
ittifaklar" kurulmasından bahsetti.
Aslında bu söylem sadece Fransa'ya has değil...
Almanya Dışişleri Bakanı H. Maas da ABD'nin yaptırımlarına
Avrupa'nın tepki göstermesini istedi. Bu tepkiler Trump dönemi
dünyanın gidişatından duyulan derin kaygılarla alakalı.
Önde gelen uluslararası aktörler daha sık "yeni stratejik ittifak"
ihtiyacından bahsetmeye başladı. Trump yönetiminin hedefi olan Çin,
Rusya, İran, AB ve Türkiye bu ihtiyacı daha derinden hissediyor.
Çin, Rusya ve İran'ın ABD'nin yeni yöneliminden duyduğu kaygının
temelleri eskiye götürülebilir. Washington'ın Pekin'i büyük
stratejik hesaplar bağlamında "en önemli hasmı" olarak gördüğünü
uzun süredir konuşuyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile ABD
ve Rusya arasında yeni bir döneme girildiği düşünülmüştü. Halbuki
NATO'nun eski Doğu Bloku ülkelerini üye alarak Rusya'yı çevreleme
stratejisi yürütmesi bu şansı ortadan kaldırdı. Rusya'yı toparlayan
Putin hem NATO'nun genişlemesine direndi hem de Batı ittifakı
içinde çatlaklar oluşturmaya yöneldi. İran ise, Obama'nın ikinci
dönemi hariç, kırk yıla yakındır Washington'ın gözünde "haydut
devlet." Bugün gelinen noktada, ABD'nin müttefikleri olan AB ve
Türkiye, Rusya ile kendi "stratejik" ilişkilerini kurmak,
pekiştirmek zorunda...
Türkiye bu yola 2015'ten itibaren girdi.
Bugün ise AB'nin taşıyıcı ülkeleri Almanya ve Fransa, Avrupa'nın
güvenliği için yeni arayış içindeler. Halbuki İkinci Dünya Savaşı
sonrası uluslararası düzen Avrupa'nın istikrarını ve güvenliğini
önceleyen bir kaygı ile kurulmuştu.
Şimdi ise ABD'nin boşalttığı bu alanı Avrupalı liderler
kendilerinin doldurmak zorunda olduklarını biliyorlar. Merkel'in
Kafkaslar gezisi ve Macron'un AB'ye yeni stratejik ortaklar bulma
arzusu ile ilgili son açıklaması söz konusu arayışın tezahürleri.
Washington'un doların gücü ve yaptırımlar üzerinden yürüttüğü
saldırgan politika, dünya başkentlerini yeni stratejik ortaklar
bulmaya itiyor. Bu arayışın "ABD karşıtı ittifaklar" olacağını
söylemek için çok erken. Ancak "ABD dışı ittifaklar" olacağı ise
ortada. Elbette "ABD hegemonyası sonrası" diyebileceğimiz bu
dönüşüm çok kısa sürede olmayacak. Gittikçe artması beklenen
türbülansta ayakta kalmak çok önemli.
İşte Başkan Erdoğan'ın Malazgirt Zaferi'nin yıldönümünde sarf
ettiği cümleler bu açıdan kritikti:
"Anadolu bir benttir. Bu bent yıkılırsa ne Ortadoğu kalır, ne
Afrika, ne Orta Asya, ne Balkanlar, ne Kafkasya kalır.