Riyad, Kaşıkçı'nın "planlanmış bir cinayetle" öldürüldüğünü
kabul etti. 2 Ekim'den bu yana Riyad'ın açıklamaları sık sık
değişti. Önce Kaşıkçı'nın konsolosluktan ayrıldığını, bilgilerinin
olmadığını söylediler. Sonra çıkan bir arbedede öldürüldüğünü
belirttiler. "Başına buyruk serserilerden" bahsedildi. En son da
"planlı cinayeti" kabul aşamasına gelindi. Kuşkusuz Türkiye'nin
cinayetin üzerine kararlılıkla gitmesi ve dünyayı başarılı bir
iletişim stratejisiyle bilgilendirmesi olmasaydı Riyad bu noktaya
gelmezdi. Hâlâ Kaşıkçı'nın naaşının nerede olduğu belli değil.
Planlı cinayet işleyen katillerin kimler olduğu açıklanmadı.
Dahası, infaz emrini kimin verdiği netleşmedi.
Türkiye bu soruların cevaplarının verilmesinde ısrarcı. Elindeki
bilgileri de bu vahim hadisenin aydınlatılması için parça parça
paylaşıyor. Başkan Erdoğan'ın "elimizde başka bilgi, belge yok
değil. İlk etapta Kaşıkçı'yı öldürenleri Suudi yetkililer
açıklayacak" cümlesine bakılırsa Riyad, yeni açıklamalar daha
yapmak zorunda. Dünya medyası en üst düzeyde bu emri veren kişinin
kim olduğuna odaklanmış durumda. Gözler Veliaht bin Selman'da.
"Cevap ver" baskısı sürerken Riyad'ın yeni hikâye yazma alanı
daralıyor. Cinayeti işleyen ekibi açıklamak zorunda. Mesele, Suud
istihbarat başkan yardımcısına ve ekibine yıkılarak kapatılamaz.
Emri kimin verdiği hâlâ sorulacak. En son seçenek faillere
Kaşıkçı'yı yakalama ve sorgulama emrini Veliaht'tan aldıklarını
ancak kendilerinin cinayet işlediklerini ikrar ettirmek. Bakalım,
Riyad nasıl bir yeni hikâye ile gelecek.
Cinayet kimi güçlendirdi?
Türkiye'nin Kaşıkçı cinayetini aydınlatmada başarılı bir süreç
yönetimi gösterdiği uluslararası kamuoyunda yaygın şekilde kabul
ediliyor. Uzmanlar, Ankara'nın önemini hem Washington'a hem de
Ortadoğu'daki aktörlere yeniden hatırlattığında hemfikir. Ancak
Ankara'nın etkili diplomasisini mahkûm eden yorumlar da üretilmiyor
değil. Dünya medyasının bir kısmı Türkiye'nin S. Arabistan yönetimi
ile anlaşarak birtakım tavizler karşılığında Veliaht'ı
kurtaracağından bahsediyor. Bir kısmı da Erdoğan'ın bölgesel
liderlik rekabeti amacıyla Veliaht'ı hedef aldığını iddia ediyor.
Hatta "Yeni Osmanlıcı emellerle" bile irtibatlandıran aşırı
yorumlar söz konusu.
Ankara'nın bu olaydaki tavrı ne Veilaht'ı korumak ne de Veliaht'ı
devirmek için çalışmak olabilir. Sorumlularının her seviyede açığa
çıkarılmasında ısrar etmekten öteye geçmez. Veliahdın bu işin
neresinde olduğu uluslararası toplumun ve Suud halkının
değerlendirmesine bakar. Zira Veliahdın cinayet emrini verip
vermediği ancak katillerin S. Arabistan dışında yargılanması ile
mümkün. Riyad'ın katilleri sorgulaması için ne Türkiye'ye
göndermesi ne de uluslararası bir mahkemeyi kabullenmesi
beklenebilir. Suud hanedanının iç dengelerinin henüz Veliahdı
kenara çekmek gibi bir radikal yerde olmadığı da anlaşılıyor.
Kaşıkçı cinayetinin Veliahdın içinde olduğu bölgesel dizayn
hedefine zarar verdiği açık. Suud- BAE- Mısır- İsrail hattı
meşruiyet kaybına uğradı. İsrail medyasının "50 yıldır beklediğimiz
Arap lider" diye Veliahda sahip çıkması boşuna değil. Halbuki
Filistin ve Kudüs meselesinde Riyad'ın eli artık eskisinden daha
zayıf. Washington'ın ise bu cinayet sebebiyle Veliahdı daha kolay
yönetme durumuna geldiği söylenebilir. Ancak Riyad da Moskova'yla
yakınlaşarak bir denge kurma arayışında. Moskova, 5 milyar dolarlık
ticari anlaşmayla ve Kremlin sözcüsünün Riyad'ın açıklamalarından
mutmain olduğunu söylemesi ile krizde devreye girdi. Rusya lideri
Putin, ABD'nin Ortadoğu'da yeni bir dizayn kurma çabasının
başarısızlıklarını takipte ve çıkan boşluklardan istifade etmekte
mahir. Şimdi de Riyad üzerinde nüfuz oluşturma gayretinde. Türkiye
ise bu krizde Ortadoğu'nun sorunlarında meşruiyet gücü en yüksek
ülke durumunda olduğunu bir kere daha ispatladı. Erdoğan, tecrübeli
liderliği ile bölgesel denklemdeki ağırlığını giderek artırıyor.
Bugün Suriye üzerine toplanan dörtlü zirve de bunun bir örneği.