Bu yıl 10 Kasım Atatürk'ü anma törenleri hararetli bir polemiğe
sahne oldu. AK Parti Atatürkçü mü olmuştu? Bazı AK Parti
teşkilatlarının Anıtkabir'e gitme kampanyası, mevlit okunması,
başörtülünün Kürtçe ağıtı ve imam hatiplilerin Atatürk övgüsü
polemiğin sembolik malzemeleriydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın törende "CHP gibi amorf bir partinin
Atatürk'ü milletten kaçırmasına müsaade etmeyeceğiz" cümlesi de
resmi yaklaşımın ifadesiydi. AK Parti'nin Atatürk'ü "bir ortak
değer olarak" sahiplenmesi kimilerince "Atatürkçülük açılımı" ya da
"manifestosu" olarak yorumlandı.
Hatta daha ileri gidenler AK Parti'nin nihayet gerçeği gördüğünü ve
Atatürk'ün 2017'de bile haklı çıktığını söyleyiverdi. "Erdoğan'ın
en güveneceği insanların laikler olduğu" yorumu bile yapıldı.
Ne oluyordu? Erdoğan, 2007 Cumhuriyet mitinglerinde laik Türkiye'yi
"şeriatın karanlığına" götürdüğü söylenen siyasetçi değil miydi?
2013 sonrasında ise Türkiye'yi "İslamcı-faşist yönetime"
sürüklediği iddia edilmemiş miydi?
Ne oldu da AK Parti'yi Atatürkçülük ile birlikte tartışır hale
geldik? Bu soruları AK Parti'nin bir süredir "devletçi reflekslere
teslim olduğu" ve bir tür "dindar Kemalizm" ürettiği eleştirisi ile
birlikte değerlendirmek gerekir.
Kuruluşundan itibaren AK Parti, Atatürk'ün modernleşme (çağdaş
medeniyet seviyesine ulaşma) idealini kendi yorumuyla sahiplendi.
Yine Türk muhafazakârlığının genel yaklaşımına uygun olarak
"Kurtuluş Savaşının lideri olarak Atatürk'ü" milletin "ortak
değeri" olarak gördü.
Ancak Tek Parti döneminin radikal laikleşme uygulamalarını CHP ve
İsmet İnönü üzerinden eleştirmeyi ihmal etmedi. Ne Takrir-i Sükûn,
İstiklal Mahkemeleri ve Terakkiperver Fırka'nın kapatılması gibi
uygulamaları meşru gördü. Ne de Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil
Teorisi ideolojik arayışları tecviz etti.
Bu sebeple "sembol olarak Atatürk'ü" CHP gibi sıkça kullanmadı.
Daha ziyade Gazi Mustafa Kemal demeyi tercih etti. Milletin
demokratik- İslami taleplerinin yanında yer almak ve radikal laikçi
uygulamaları dayatan "Atatürkçü" kadrolara muhalefet etmek için bu
yolu seçti.
O halde şimdi "gönüllü 10 Kasım kutlaması" ve "Atatürk'ü övmek" ne
anlama geliyor? Amacın "Atatürkçü oyları avlamak" olmadığı açık.
CHP'nin Atatürkçü seçmeninin AK Parti'ye bu kutlama ve övgüler
nedeniyle oy vermesi hayli uzak ihtimal.
Yine AK Parti'nin "Kemalist vesayet odakları ile mücadeleden
vazgeçtiği ve statükoyu pekiştirmeye yöneldiği" yargısı da doğru
değil. Terör ve belirsizlik kuşağındaki Türkiye'nin devlet
kurumlarının güçlendirilmesi demokrasi için de vazgeçilmez konumda.
Yine, Erdoğan'ın İslamcı arayışlarından dolayı çözümsüzlüğe düştüğü
için Atatürkçülüğe "teslim" olduğu argümanının da karşılığı
yok.
Atatürk'ü vurgulu şekilde sahiplenmenin üç açıklaması olduğu
görüşündeyim:
1- Erdoğan, Cumhuriyetin "normalleşmesini" değişim ve süreklilik
sentezinde görüyor. Kemalist vesayet odakları ile hesaplaşmayı ve
radikal laikliği dönüştürecek açılımları yaptığını düşünüyor.
Milletin İslami taleplerini (başörtüsü ve dini eğitim) sistemin
"tanımasını" sağladığı kanaatinde. Bu sebeple AK Parti'nin
"Atatürk" vurgusunun bir yenilginin değil, muktedirliğin işareti
olduğunu düşünmeliyiz.
2- "Atatürk" vurgusu son dört yıldaki terörle mücadele ve dış
saldırılara karşı koyma bilincini güçlendirmeye matuf. Erdoğan,
"milli ve yerli" tanımlaması içindeki rabia formülünde (tek millet,
tek bayrak, tek vatan, tek devlet) hem ortak "İslami" değerleri hem
de "Kurtuluş Savaşı'nın lideri olarak Atatürk'ü" bir araya
getiriyor.
3- Erdoğan, Atatürk'ün AK Parti muhalifleri tarafından "marjinal
bir direniş sembolü" haline getirilmesinin önüne geçiyor. 2019
seçimleri öncesinde Batı başkentleri ile uyum içinde olması
muhtemel Batıcı/ Kemalist bir muhalefetin söylem sermayesini
şimdiden zayıflatıyor. Tıpkı kendi partisinin eğitim, kültür,
kentleşme ve ekonomi politikalarını eleştirerek yaptığı gibi.
İslami-muhafazakâr çevreler de laikçiler de rahat olsun; yeni bir
Atatürkçülük gelmiyor.