Kasım seçimlerine giderken Trump'ın "geleceği" tartışması yeni
boyutlar kazanıyor. Eski Başkan Obama, Demokratlar'ı toparlamak
için sahaya inerken, Cumhuriyetçiler içinde de "Trump'a darbe"
polemiği başladı. Bir süredir Trump'ın, Nixon gibi istifa etmesini
ve yardımcısı Pence'in görevi devralmasını isteyen çevrelerin
hareketliliği konuşuluyordu.
Trump'ın "azli" tartışması şimdi Başkan'ın ekibi içindeki
"direnişe" ve "Beyaz Saray'da darbeye" kadar vardı. Başkanlar
üzerine yazdıklarıyla ve Watergate skandalını ortaya çıkarmakla
ünlenen Bob Woodward, bu hafta piyasaya çıkacak "Korku" adlı kitabı
ile Washington gündemini kızıştırdı.
Woodward'un kitabının ana teması Beyaz Saray'da çalışan bazı
yetkililerin Trump'a rağmen ABD'nin menfaatlerini korumaya
çabaladığı üzerine.
Bu çabaya Başkan'ın masasında imza için bekleyen bazı belgeleri
saklamak da dahil. Yine kitapta John Kelly ve James Mattis gibi
isimlerin Trump'a 'gerzek' ve 'yalancı' diyerek hakaret ettikleri
iddiaları da yer alıyor. Başkan, kitaptaki iddiaları reddetse de
kamuoyunda Woodward'ın güvenilirliği sorgulanmıyor. Aynı minvalde
ikinci salvo New York Times'ta yayımlanan "Trump yönetimi içindeki
direnişin parçasıyım" başlıklı imzasız yazıyla geldi. Tema
aynıydı... Üst düzey bir yetkili ülkeyi Trump'tan korumak için
görevde kalmaya devam ettiklerini savunuyordu.
Amaç ABD'yi Trump'ın ajandasının bir kısmından ve Trump'ın dengesiz
davranışlarından korumaktı. Dahası, yönetimdeki birçok üst düzey
yetkili bu misyon ve bilinçle hareket ediyordu. Yönetimin, Rusya ve
Kuzey Kore politikalarına ağırlık koyan ekip, kendisini "muntazam
(steady) devletin parçası" olarak görüyordu.
İsimsiz yazarın peşine düşen Trump, ulusal güvenlik adına New York
Times'tan yazarın kimliğini açıklamasını istedi.
"seçilmemiş̧ derin devlet operatörlerinin demokrasiye bir
tehdit olduğunu" öne sürdü. Mesele o kadar büyüdü ki, Trump
yönetiminin üst düzey isimleri (Pence, Kelly, Pompeo, Coats ve
Mattis) açıklama yaparak yazıyı yazmadıklarını söylemek
mecburiyetinde kaldı. Hatta başkan yardımcısı Pence, CBS kanalında
"ekibinden hiç kimsenin bu isimsiz makaleye karışmadığından yüzde
yüz emin olduğunu" tekrar etmekle kalmadı; Beyaz Saray'da Başkan'ın
azlinin konuşulup konuşulmadığı hakkında "yalan makinesine gönüllü
olarak girebileceğini" söyledi.
Tartışmanın son halkası da Trump'ın eski eski baş stratejisi S.
Bannon'dan geldi. Bannon, "direnişçi" ekibi kurumlara karşı "darbe"
yapmakla suçladı:
"Donald Trump'ın ABD Başkanı olmaya uygun olmadığını düşünen gizli
bir Cumhuriyetçi grup var." Anlayacağınız, Washington "derin
devlet" ve "darbe" gündemiyle ara seçimlere gidiyor. Seçilmesi
tartışmalı Başkan'ın, iktidarı daha da tartışmalı hale getiriliyor.
Bu durumun Amerikan tipi liberal demokrasinin krizi olduğu
aşikâr.
Aslında Washington'daki müesses nizamın Trump'a direnç göstermesi
beklenmeyen bir şey değildi. Washingtonlular Trump'ın ne aday
olmasını ne de başkan olmasını öngörmüştü.
Unutmuyorum, 2016'daki seçim döneminde bir Amerikalı düşünce kurumu
yöneticisine sormuştum, "Trump kazanırsa ne olur?" diye. Bu
ihtimali şiddetle reddetmekle kalmamış, "ben de o zaman İstanbul,
Cihangir'e yerleşirim" deyivermişti.
Elbette böyle bir şey olmadı, kendisi Washington'da yaşamaya devam
ediyor...
Ancak anlaşılan bu arkadaşımız gibi düşünenlerden bazıları da
yönetim içinde yer alarak Trump'a direniyorlar.
Sorun şu ki, Rusya'nın seçimlere müdahalesini "demoklesin kılıcı"
gibi Trump'ın başının üstünde sallayanlar ne kurumları
koruyabiliyorlar, ne de Trump'ın krizlerden beslenme stratejisini
aşabiliyorlar. ABD halkının tepkisini çok iyi okuyan Trump, başkan
kalabilmek için şimdi de oldukça faydalı bir sermayeye sahip.
"Derin devlete, darbecilere karşı demokrasiyi koruyan lider" olarak
kendini sunabiliyor. Bu da yetmezse, Trump pekala, İdlib krizini
kullanarak kendisini "insancıl" gösteren bir hamleyi Suriye'de
yapabilir.