Washington'ın iki bakanımızla ilgili yaptırımını Ankara kararlı
ve makul bir tavırla karşıladı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu muhatabı
Pompeo ile Singapur'da görüşerek tehdit dilinin kabul
edilemezliğini anlattı.
Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak da sürecin "rasyonel bir akılla
yönetilmesi" gerektiğini belirtti.
Çavuşoğlu-Pompeo görüşmesinin yapıcıolumlu geçtiğini belirten
Albayrak, ikili ilişkilerde gerginliklerin olabileceğini ancak
"iplerin kopmayacağını" vurguladı.
Bu vurgu, ilişkilerin önemini bilen bir devlet aklının tezahürü. Ve
elbette Ankara, ABD'nin birkaç yıldır Türkiye'nin hayati
menfaatlerini tehdit eden politikalarına karşı bile rasyonel ve
sabırlı şekilde yaklaşıyor.
ABD'nin PKK-YPG ve FETÖ'ye verdiği açık desteğe rağmen sürekli
sorunları çözme ve işbirliği üretme yolunda çaba gösteriyor.
Bu ısrarın temel sebebi, muhtemel bir kopuştan her iki tarafın da
zarar göreceğinin bilinmesi. Kısa vadede Ankara, orta vadede
Washington stratejik kayıplar yaşar. Kaldı ki, Washington'daki
Türkiye uzmanlarının sıklıkla tekrar ettiğinin aksine Ankara dış
politikasında ideolojik bir gündemi takip etmiyor.
Rusya ve Çin ile geliştirdiği ilişkileri ABD ve Avrupa aleyhine
olacak şekilde konumlandırmıyor.
S-400'lerin alınması bile NATO savunma sistemini zayıflatmayacak
bir formüle bağlanarak yapılıyor.
Ancak Ankara'nın Washington'un müttefiklik ile bağdaşmayan
politikalarını yüksek sesle eleştirmekten geri durması
beklenemez.
Dahası, ABD'nin baskısıyla, yaptırım uygulamaları dahil, kendi
milli ve bağımsız dış politikasını takip etmekten vazgeçmeyeceği
bilinmeli.
Son gerginliğin bir fırtınaya dönmemesi için tarafların stratejik
çıkarlarını gözeten bir rasyonel yaklaşım benimsemelerine ihtiyaç
var. Ancak bu iki taraflı olarak benimsenmeli.
Ankara ayağı tamam da Washington cenahı için aynı şeyi söylemek
zor. Trump Yönetiminden Türkiye'ye en olumlu yaklaşımı gösteren
Pompeo'nun bile yaptırımlarla ilgili "ciddiyetimizi gösterdik"
demesi can sıkıcı.
Washington'da Türkiye ile çalışmanın değerini bilenlerin azalarak,
Türkiye'yi "cezalandırmak" isteyenlerin artması ikili ilişkilerin
geleceği için en büyük tehlike durumunda.
Kongre'den sonra Başkan Trump'ın da "cezalandırma" kervanına
katılması olumsuz bir gidişat.
FETÖ, YPG ve diğer gerilim konularında çözüme yönelik ciddi adımlar
atılamasa da Trump ile Erdoğan'ın müzakereye açık ilişkisi eldeki
en olumlu şeydi. CENTCOM komutanlarının YPG aşkına rağmen bu
korunabildi.
Trump'ın Erdoğan'a verdiği sözlerin aksini komutanları yaptıysa da
bu kanal işledi. İki lider arasındaki görünür ilk kriz ABD'nin
büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasıyla çıktı. Erdoğan, Trump'ın bu
hatalı tercihine açıktan karşı çıktı ve BM Genel Kurulu'nda ABD'yi
yalnız bırakan kararı aldırabildi. İkincisi de Rahip Brunson'un
bırakılmaması ve peşinden gelen yaptırım konusu oldu.
Şimdi Washington'da Türkiye ile çalışmanın değerini bilen Dışişleri
Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı'ndaki bazı Avrupa komutanları kalmış
gibi. Trump'ın müttefiklerini dahi tehdit ile yola getirme
politikası sürerken Washington'da rasyonel aklı kim temsil
edecek?
Amerikan iç politikasında "etkin" lobisi olmayan Türkiye'nin
kaybedilmesinin maliyetlerini Trump yönetimine ve Kongre'ye kim
anlatacak? Hem de kasımdaki ara seçimlere giderken...
Washington-Ankara hattında çok sayıda gerilim konusu varken 4
Kasım'da bunlara İran'a yaptırımlar da eklenecek. ABD yönetiminde
"rasyonel akıl" galip gelmezse Türkiye-ABD ilişkileri istenmeyen
bir kopuşa sürüklenebilir.
Elbette Washington'daki "akıl tutulması" yüzünden...