Son günlerde Türkiye'yi sıkça eleştiren Alman Dışişleri Bakanı
Gabriel, nihayet ağzındaki baklayı çıkardı. Bild gazetesine verdiği
röportajda "Erdoğan'ın yönetimi devam ettiği sürece Türkiye'nin
asla AB üyesi olamayacağını" söyledi.
Bu söylemini de "Erdoğan'ın Avrupa'nın temsil ettiği değerlerden
hızla uzaklaştığı" iddiasına bağladı. Gabriel'in bu cümleleri bir
süredir yürüttüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı kampanyanın son
örneği.
Daha önce de, Türkiye'nin "yarısından fazlası demokratik görüşlü.
Erdoğan'a destek vermediler, Avrupa ve Almanya'ya bel bağlıyorlar"
ve "Erdoğan, Almanya'daki Türk dostlarımızı bir kültür savaşına
itmek istiyor" argümanlarını serdetmişti.
Erdoğan'a oy verenleri "anti-demokratik" ilan eden ve Batı'nın
"demokratikleştirme misyonunu" çağrıştıran oryantalist bir dil
kullanmıştı.
Her şeyden önce Gabriel'in "popülist" bir siyasetçi olarak eylül
seçimleri öncesinde oy kaygısıyla hezeyanlarda bulunduğunu
söyleyebiliriz. Ve Türkiye'nin "İslami bir başkanlık diktasına"
gittiği yönündeki benzer hezeyanlarla birlikte anabiliriz.
Ancak bu yaklaşımın bazı Alman ve Avrupalı siyasetçilerin yeni
"Erdoğan politikasını" açık ettiğini de fark etmeliyiz. Brüksel'de
bazı çevrelerin Almanya ve Avusturya seçimlerinden sonra çeşitli
yollarla Türkiye'ye baskı uygulama seçeneğini öne çıkarmaya
çalışacağını öngörmeliyiz.
Dahası, "Türk halkı iyi ama Erdoğan'dan kurtulması lazım"
argümanını hem Batı medyasında hem de Türkiye içinde pazarlamaya
çalışmalarına hazır olmalıyız. Böylesi bir kampanya, 16 Nisan
referandumu ile başlayan ve 2019 seçimlerinde Erdoğan'ı seçtirmeme
amacını güden bir sürecin parçası.
Önümüzdeki bir buçuk yılda "Erdoğan'ın Türkiye'ye yük olduğu"
tezinin içte ve dışta koordineli ve yoğun bir şekilde dile
getirileceği kanaatindeyim.
16 Nisan referandumundaki "Evet" oylarının yüzde 51 olmasından
ümitlenen içerdeki Erdoğan muhalifleri Avrupa başkentlerine
Türkiye'ye daha fazla baskıda bulunulmasını tavsiye etmekteler. CHP
lideri Kılıçdaroğlu'nun Alman turistlere "ülkenin güvenli
olmadığını" söylemesi hatırlanmalı.
Yine Avrupa'daki FETÖ ve PKK lobilerinin ana gayesi de Erdoğan'dan
kurtulmak için Türkiye'ye her türlü engellemenin yapılması.
Beklenen şey, en iyimser tahminle, çıkarılacak bir ekonomik krizle
Erdoğan'ın yüzde 50 artı 1 alamayarak iktidardan devrilmesi.
Bunun için Akşener'in partisi ile MHP seçmeninin "hayır" bloğunda
toparlanması ve AK Parti'den "gidişat kötü" kampanyasıyla oy
koparılması hedefleniyor.