Washington-Ankara hattında gerilim yeniden artıyor. Bu defa
mesele, Türkiye'nin uluslararası mali kuruluşlardan borç almasını
kısıtlamak. Sebebi ise, Rahip Brunson'un geçen çarşamba günkü
duruşmada tahliye edilmemiş olması.
Aslında gerginliğin ucu Başkan Trump'ın attığı tweet ile
görünmüştü. Brunson'un serbest bırakılmamasını "utanç" olarak
niteleyen Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bunun için "bir şeyler
yapmasını" istemişti.
Evangelist cemaatin baskısı altındaki Trump, kasım seçimlerine
giderken elinin rahatlaması için Brunson'un bırakılmasını
önemsiyor.
Ağustos sonu gibi başlayan kampanya döneminde Brunson konusu ABD
seçimlerinin gündemi olmaya aday. Seçim dönemi ikili ilişkilerdeki
gerginliğin yönetilmesini kritik hale getiriyor.
Dosyaların birbirine bağlanması normalleşmeyi engelliyor.
Bu arada, Türkiye karşıtlığının yükseldiği Senato'da da Ankara'yı
cezalandırma hissiyatı öne geçmiş durumda. Senato'da S-400'ler ve
F-35 meseleleri Brunson meselesi ile ilişkilendiriliyor. Nitekim
haziranın sonunda iki senatör (Lindsey Graham ve Jeanne Shaheen)
Erdoğan ile bu konuyu görüşmüştü.
Umut edilen temmuz duruşmasında Brunson'un bırakılmasıydı. Mahkeme
tutukluluğa karar vererek bir sonraki duruşmasını ekime bıraktı.
Yani tam da Trump'ın seçim kampanyası yaptığı dönemin
ortasına...
Elbette normalleşmenin tıkanması Türkiye tarafından da dikkatle
takip ediliyor.
Türkiye cenahında ise üçüncü çalışma grubunun konusu olan FETÖ
meselesinde hiçbir ilerlemenin olmaması rahatsızlık veriyor.
ABD tarafının Gülen'in iadesi konusunda sürekli oyalama yaparken
Brunson konusunu vurgulaması Türk yetkililerin gözünden kaçmıyor.
Kaldı ki, FBI'ın Gülen grubu ile ilgili başlattığı soruşturma, bu
grubun ABD'deki (okullar başta olmak üzere) suç örgütlenmesini konu
ediyor.
Gülen'in 15 Temmuz darbe girişimindeki rolü ile ilgili Washington'a
sunulan delilleri eksik bulma mazeretini tekrarlamaktan başka
hiçbir şey yapmış değil. Bu yüzden üçüncü çalışma grubunun
gündeminin dahi asimetrik yürüdüğü söylenebilir.
Şimdi de önceki gün altı senatörün "Türk hükümeti ABD
vatandaşlarının tutukluluk haline son verene kadar" uluslararası
finans kuruluşlarının Türkiye'ye kredi vermesinin kısıtlanmasını
öngören bir yasa taslağı hazırladığı medyaya yansıdı.
Yine, Menbiç'teki yol haritasının da sağlıklı işlemediği
konuşuluyor. Böylece, şubatta üç çalışma grubu kurularak başlatılan
ikili ilişkilerdeki normalleşmenin ne kadar "zorlu" geçeceği bir
kez daha teyit edildi.
Meselenin özü, ABD tarafının Türkiye ile müzakerelerde "eşitsiz
derecede güçlü" olduğunu düşünerek konulara yaklaşması.
Bu zorunlu yaklaşım Trump'ın Erdoğan ile çalışma isteğine rağmen
Washington'daki bazı kurumların dayatması olarak öne çıkıyor.
Senato'daki Türkiye karşıtlığı havasının seçimler öncesinde
Amerikan milliyetçi hisleri ile birleşmesi çözümü
zorlaştırıyor.
Normalleşmenin önündeki temel engel, Washington'ın hâlâ 15 Temmuz
darbe girişimi ve FETÖ konusundaki Türk kamuoyunun güçlü
duygularını anlamaması.
Brunson'un tutukluluğu sebebiyle kırılan milli duygularının
Türkiye'deki FETÖ karşılığını görememesi. ABD'deki "rehine"
hissiyatına karşı Türkiye'de "can düşmanın beslenmesi ve korunması"
duyguları var.
ABD'li bakanlar Senato'nun Türkiye ile ilgili bütün konuları
birbirine bağlayarak ikili ilişkileri kilitlemesini engellemeye
çabalıyor.
Savunma Bakanı Mattis'in F-35 uyarısı ve Pompeo'nun çabaları bu
yönde. Ancak bu arada bazı çevreler de ikili ilişkilerin S-400 ve
F-35'ler üzerinde olmasa bile, Brunson davası kaynaklı yaptırımlar
üzerinden gerilmesini tercih ediyor. Senatörler de bunun peşinde
görünüyor.
Önümüzdeki soru şu: ABD'nin seçim dönemi ilişkilerde bir kopuş
yaşamadan yürütülebilecek mi? Tam da, 24 Haziran seçimleri
sonrasında Washington'da Türkiye ile krizleri, olumlu adımlarla,
yani işbirliği ile çözme tartışması başlamışken Brunson meselesi
bir kilitlenmeye sebep olmamalı.
Normalleşmenin ön şartı müttefiklik ilişkisinin "sürekli bir
asimetri" ile yürümeyeceğini fark etmektir. Müttefikinin güvenlik
tehditlerini ve menfaatini küçümseyen yaklaşım, ilişkileri sadece
daha kötüye götürür