“Aranızda kafasında silah varken hayır diyebilecek kaç kişi var?
Hanginiz bunu yapabilir?”
Böyle bağırıyordu Meclis’te Hulusi Akar.
Belki de doğru söylüyor. “Hayır” diyebilecek az kişi vardır. Ama
nihayetinde Akar “herhangi biri” değil. “Ben size taarruz
emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” diyen bir başkumandanın ordusunun
genelkurmay başkanı. FETÖ’ye teslim olmamak için “belki benim
ölümüm başkalarının aydınlığa çıkışına ışık olur” diyerek kendi
tetiğini çeken Ali Tatar’ın ordusunun başında. “Hakkınızı helal
edin” diyerek 15 Temmuz’da ölüme yürüyen şehit Halisdemir’in
ordusunu yönetiyor. Mustafa Kemal “öleni görüyor, üç dakikaya kadar
öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor” diye
anlatıyor Çanakkale’de şehadet emri verdiği o orduyu.
“Haksızlık mı ediyorum” diye düşünürken Balyoz’la tasfiye edilen
Ahmet Yavuz’un yorumuna rastladım: “Bir asker kafasına tabanca
dayansa da direnir ve vazifesini hatırlayarak, hayır demekle
kalmaz, tabancayı dayayana yumruğu çakar ve gerekirse ölür!”
General J.F.C. Fuller de benzer düşünüyordu: “Askerlik mesleği
insanları, doğalarında var olan korku ve yetersizlikleri bertaraf
etmek için örgütler.”
General Clausewitz’in “tüm savaşlar insan zayıflığını önkabul
olarak alır ve bu zayıflığı hedefler” sözlerini hatırlarsak, 15
Temmuz’da FETÖ’cüler Karargâh’tan Akıncı Üssü’ne yürüyerek giden
Hulusi Akar’ın zayıflığını mı hedefledi? Fethullah’ın ikna
memuru
Mercan Tutuklanmamızdan önceydi. OdaTV ofisini FETÖ’nün önde gelen
“gazeteci”lerinden Faruk Mercan arıyordu. Soner Yalçın’la konuştu.
Oradaydım belgeselini Fethullahçıların kanalında yapmayı
öneriyordu. Şaşırmıştım. İlk ve son değildi. Protokolde Erdoğan’a
yakın bir yerde oturtmayı vaat ederek Türkçe Olimpiyatları’na da
çağırmıştı. Yalçın’ın tümünü reddetmesinin ardından 2011 yılının
şubat ayında Silivri’ye atıldık. Faruk Mercan, bu kez
televizyonlarda OdaTV’nin “Ergenekoncu”...