Kimilerinin özlem duyduğu, son 15 yılın siyasi olarak sahneden
önemli ölçüde süpürdüğü Kemalizm, siyasetin ve toplumun “devlet
esareti” üzerine kurulu bir rejimdi.
Siyaset üzerinden düşünce ve toplum üzerinde de tahakküm kuran bir
devlet…
Doğruyu bilen, vazeden, bunun dışındaki her tür eylem ve düşünceye
düşman muamelesi yapıp tartaklayan bir devlet…
Ve bu düzeni bir ayrıcalıklar sistemine çevirip, yaşam biçimi kabul
eden “topluluklar”ın bu devletin desteğindeki kültürel ve ekonomik
bir hegemonyası...
Devletin seçilmişe, toplumun hassasiyetlerine, taleplerine zamanın
ruhuna değil, atanmışa, askere, değişmeze, ideolojiye teslim
edilmesinin ana nedeni de buydu…
Demokratik toplumların kimi varoluşsal önkoşulları vardır. Bunların
önde gelenlerinden birisine, “üçlü özerklik düzeni” adını
verebiliriz. Siyasi alanın devlet, toplumsal alanın siyaset
karşısında, düşüncenin ise her üçü karşısında özerk bir konumda
bulunması, demokratik bir toplumun olmazsa olmazları
arasındadır.