Siyasi gündem üç meseleyi öne çıkarıyor.
“Suriye meselesi” ya da açılmakta olan “Suriye süreci” bunlardan
ilki.
PYD'nin Cenevre'de masada olmayacağına dair ilk bilgiler,
Türkiye'nin bu sürece istediği gibi başladığını ve ilerleyen
dönemde istediği istikamette, daha aktif bir rol oynayabileceğini,
bir baskının ağırlığını şimdilik azalttığını gösteriyor. Ancak
Suriye Kürtleri meselesinin ve çeşitli çatışma eksenleriyle Suriye
sürecinin önümüzdeki 2 yıl Türkiye'nin ana gündem maddelerinden
olacağına ve yorucu bir dönemi başlatacağına şüphe yoktur.
İkinci mesele, bu tabloyla ilişkili olan bir diğer kritik duruma,
Türkiye'nin Kürt meselesinin içinde bulunduğu safhaya işaret
ediyor.
Siyasi iktidar bölgede kamu düzenini bir kaç ay içinde sağlayacağı
kanaatini taşıyor, pek çok siyasi hesap buna göre yapılıyor.
Bununla birlikte Kandil'in izlediği strateji, devletin siyasi
yollara kısa vadede kapıyı kapamış olması, ortada pimi çekilmiş bir
el bombasının varlığına işaret ediyor. Ve bu durum sistemin
enerjisinin önemli bir kısmını emecek bir sorunlu zemin
oluşturuyor.
Üçüncü mesele AK Parti'nin, özellikle Beştepe'nin başkanlık sistemi
seferberliğini hızlandıracak olması gerçeğidir.
Bu istikamette yol haritası sanırız şöyle olacaktır: (1)
Cumhurbaşkanlığı içinde adım adım anayasa hazırlıklarını yönetip,
yönlendirecek bir yapılanmaya gidilecek, (2) yeni bir medya
politikası ve programıyla birlikte çeşitli araç ve aktörlerle konu
tartışmaya açılacak, (3) en önemlisi bu konuda topluma yönelik
“başkanlık fikrinin demlenmesi” hamlesi, toplumsal seferberlik
başlatılacaktır. Bu üçlü evre yaz ortasına kadar sürecek, meclis
çalışmaları bir noktaya gelmemişse, AK Parti muhtemelen kendi
anayasa paketini meclise getirecektir.
Bu aşamadan sonra neler yaşanacağını, hep birlikte göreceğiz.
Bu konuda şu andaki meclis matematiğine, siyasi dengelere,
toplumsal eğilimlere bakarak hüküm vermek doğru olmaz. Bu tür
toplumsal ve siyasi seferberliklerin ne tür iklim üreteceği, ne tür
sonuçlara yol açacağı her zaman soru işaretleriyle doludur.