Hayatta hiçbir şey ak ve karadan oluşmuyor.
Nitekim Gülencileri “ibadet-ticaret-ihanet” şeklinde üç ayrı bloka
ayıran cumhurbaşkanı da söylüyor, başbakan da, cemaatin tüm
katmanları aynı renkte değil. Bu cemaatle temas etmiş, yolu
kesişmiş her kişi “suç” ve “kabahat” açısından aynı konumda değil,
herkes FETÖ'cü ve onun işbirlikçisi değil.
Bu, dün Ergenekon ve Balyoz davası için de geçerliydi.
Zamanla bu davaların Gülen örgütü tarafından kullanıldığı,
kirletildiği, araya tasfiye niyetiyle (örneğin Balyoz ve casusluk
davasında yargılanan subayların pek çoğu) ya da baskı kurma
niyetiyle (örneğin Avcı, Şener ve Şık) masumların karıştırıldığı
ortaya çıktı. Davalar düştüler ve sanıkları aklandı.
Bugün gelinen noktada, bu davaları kirleten dokunun ne ve kim
olduğunun darbe girişimiyle, tüm diğer yönleriyle ortaya çıkması,
bu “aklanma”yı daha işlevsel hale getirdi. Balyoz davasından
yargılanmış kimi subay ve generallerin, darbe girişiminden sonra
kritik görevlere atanması bunun bir göstergesi.
Ancak hiçbir şey ak ve kara değil.
Şahsen Ergenekon ve Balyoz davasına yönelik bakışım temelde hiç
değişmedi.
Bu davalar, aşırı ulusalcı ve militarist grupların “askeri
kalkışma” hazırlıklarına yönelikti ve bu konuda kimi sanıklar
açısından somut ve açık deliller içeriyordu. Bu delillerin arasına
sahte ve kirli olanlarının karışması tüm dava dosyasını hukuken
kirletti ve düşürdü.