Haziran seçimlerinin arifesinde bölgeye gidenler, sıkça PKK'ya
yakın isimlerden "bizim için önemli olan HDP'nin barajı geçmesi
değil, elde tuttuğumuz alanı kontrol etmektir” tarzı yorumlar
duyduklarını söylerlerdi.
HDP seçimlerden başarıyla çıktı.
Ne var ki, Kandil bu partiye pek soluk aldırmadı. Kandil'den
yapılan açıklamalar, KCK Yürütme Konseyi'nden isimlerin verdikleri
röportajlar, HDP'lilerin beyanat ve tutumlarını durmaksızın tashih
ettiler. HDP üzerinde kamuoyunun gözü önünde kurulan bu vesayet,
Kandil'in seçim sonuçlarını yorumlamasına, HDP'nin partilere
ilişkisini tarif etmesine kadar uzandı. Bugün Demirtaş'ın Kandil
karşısında direnmeye çalışması noktasına böyle gelindi.
Ancak HDP, direnmeye çalışmakla yol alamaz bir noktada.
Kandil ana yörüngeyi belirlemeye devam ediyor. Örneğin Rojava'da
çıkan her krizde HDP'nin elini ayağını bağlıyorlar. Özerklik
adımlarıyla siyaset alanını ve bu partinin hareket sahasını
daraltmış bulunuyorlar. Özerklik ilan edilen ve silahlı direnilen
her yerde Kürt hareketinin yasal, sivil, siyasi, illegal tüm
parçalarını aleni bir şekilde tam dil ve eylem birliğine iterek,
bloklaştırıyorlar.
Bu durumda şu soruları sormak kaçınılmazdır:
Kürt siyasi hareketinin merkezinde hakim bakış ya da bir grup,
siyaseti, salt bir meşrulaşma cihazı olarak gören, bir kamuoyu
oluşturma aracı olarak kullanan çerçevede mi ele aldı ve alıyor?
Türkiye'de çatışmaları ve arkasından gelen özerklik hamlesini
başlatmak Rojava'da kontrolü ve kökleşmeyi, Ortadoğu'da varoluşu
esas alarak, planlanan ve zamanı beklenen bir hamle miydi?