Bundan bir süre önce siyasi iktidar Kuzey Suriye'de Türkiye
açısından iki riskin altını oldukça güvenlikçi bir dille
çizmişti.
İfade edilen ilk risk, Kürt kantonlarının birleşme ihtimali,
buralarda etnik yapının Kürtleştirilmesi ve Türkiye'nin kontrolü
dışında, PKK'ya yakın Kürt ünitesinin oluşması riskiydi. Bu risk
değerlendirmesi Türkiye'nin Kürt sorununa bakışından
kaynaklanıyordu. Özetle, “Türkiye sınırı içindeki ve dışındaki
Kürtleri ve meseleleri özenle birbirinden ayırma, içerideki sorunu
demokratik entegrasyon ve silahtan arındırma politikalarıyla (çözüm
süreci) çözme, dışarıda ise Türkiye'nin talep ve koşullarını yerine
getiren Kürt yapılanmalarını kabul etme stratejisi”nden ileri
geliyordu…
İkinci risk, IŞİD'in saldırılarının Kuzey Batı'ya kayarak, 4 milyon
civarında insanı barındıran bu bölgeden Türkiye'ye yeni ve ciddi
bir göçmen akışına yol açması ihtimaliyle ilgiliydi. Böyle bir
durumun ve IŞİD'in temsil ettiği yakın tehlikenin önünü almak için
Türkiye Cerablus'ta güvenli bir tampon bölge oluşturulması
gerektiğini söylüyordu.
Ankara bu istikamette adımlar attı.