Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti Siyaset Akademisi'nde yaptığı
konuşmada, “Irak, Suriye, Mısır ile, bölgedeki ülkelerle kavga
etmemiz için, ilişkilerimizin bozulması için çok neden yok”
diyordu.
Bu vurgu yeni değil.
İsrail ve Rusya'yla ilişkilerin düzeltilmesi, en azından husumet
politikalarının sona ermesi istikametinde atılan adımlardan bu yana
Cumhurbaşkanı danışmanları, hükümet yetkilileri, özellikle
Başbakan, bir süredir, Suriye, Mısır gibi ülkelerle ilişkilerin
onarılma arayışı konusunda bazı işaretler veriyor.
Bu tür ısrarlı çıkışların siyasi bir karşılığı olduğu muhakkak.
Ancak nasıl ve ne ölçüde bir karşılık?
Şunu teslim edelim: Uygulanmaya geçildiği takdirde bu tür adımlar,
Türk dış politikasının rotasını etkileyecektir. Suriye, Irak ve
Mısır'la barışmak, her biri ayrı bir bölge gücü olan, Türkiye'nin
angajmanlarının ötesinde “stratejik komşuluk durumunu” temsil eden
Rusya ve İsrail gibi ülkelerle barışmaktan farklıdır. Rusya ve
İsrail krizleri kontrol altında tutulan köklü karşıtlıklara bağlı,
benzer kazaların ürettiği krizlerdi. Zaman içinde taraflara
maliyeti çıkan, gidermek istedikleri durumlardı.
Suriye, Irak ve Mısır'la hakim rejimlerle ilişkilerin husumet kokan
bir gerginlik üzerine oturması ise hem Türkiye'nin son dönem dış
politikasının özüne işaret eden, hem yeni siyasi ittifaklar, güç ve
paylaşım kavgalarının tam öbeğinde ortaya çıkan bir durumdur.