Türkiye'ye bakıldığında nasıl adlandırırsak adlandıralım,
Doğu-Batı ya da dindar-seküler yaşam alanları ve değerleri hemen
her zaman toplumun ve siyasetin merkezindeki belirleyiciler
arasında yer almıştır. Sağ ve sol, muhafazakarlık, İslamcılık,
solculuk bu durumun türevleri, bağımlı değişkenleri olmuştur.
Ülkenin yaşadığı tüm değişim öyküsüne rağmen bugün “masa”da hala
aynı mesele, aynı çatışma ekseni durur. Tartışmalar, kutuplaşmalar
bu eksenin etrafında devam eder.
Bu asli çelişkiler etrafındaki kutuplaşmalar sosyolojik anlamda
birer çatışmadır, çatışma halidir.
Kutuplaşmanın tahribatı da bu noktada, çatışmayla başlar.
Siyasetin ana eksenini çatışma oluşturunca, güç merkezli tahlil,
tavır ve beklentiler öne çıkar.
“Güç”, fikrin önüne geçer, iç sorunlar, iç dinamikler kutuplaşma
bağırışları arasında ikinci plana düşer.
“Güç”e endeksli siyaset algısı doğallaşmaya başlar. Toplumdaki
görüşler kutuplaşır, kutuplar homojenleşir.
Bu tablo bizde başka yerlerde olduğundan daha koyu, daha
zorludur.