Kültürel duyarlılıklar, özellikle aidiyetler her zaman siyasi
hayatımızın belirleyici unsuru oldu.
Ancak bu belirleyiciliğin siyasi arenayı şekillendirmesi 90'lı
yıllarla başladı. Bu dönemde Kürt kimlik hareketi ve duyarlılığı bu
çerçevede oluşan siyasi partiler, sol oyların kategorik olarak
azalmasında önemli unsurlardan birisini oluşturmuştu. Benzer bir
şekilde dindar oyların merkez sağdan çekilmesi, MNP-MSP-RP
geleneğine kayması bu “merkez siyasi bölgede” yaşanan çöküntünün
ilk ciddi nedeniydi. Türkiye'de bu yeni dağılımın, oluşan
yelpazenin sonuçlarını 1993-2002 arasında merkez sağ ve sol krizi,
koalisyon zorunlukları ve istikrarsızlık olarak teneffüs etti.
1990'lara hangi açıdan bakarsak bakalım, bireyi hak ve özgürlükleri
açısından kültürel yönleriyle yeniden tanımlayan kimlikler
şemsiyesini görürüz. 1990'lı yıllarda çeşitli gazetelerde yazdığım
yazılara bakınca kimlik meselesinin ne denli kaplayıcı bir yer
tuttuğunu tekrar görüyorum. O dönemde çıkan Yeni Yüzyıl Gazetesi,
tartışma sayfalarıyla, bugün pek çoğu olgun akademisyen ve
entelektüel olan isimlerin kimlik meselesini politik ve teorik
olarak egemen tartışma unsuru kılmalarının tanıdığıdır.
2002 sonrası bu dalganın kurucu bir evresi oldu. 28 Şubat gibi
yaşanan krizlerin, bu krizlerin ürettiği etkileşimlerin, örneğin
MNP-MSP-RP geleneğinin devamı olan FP ve AK Parti'nin AB üzerinden
evrensel değerlere açtığı kapıların da etkisiyse, AK Parti
üzerinden Türkiye'de yeni bir sayfanın oluşmasına yol açtı.